Yeni döneme kendimin bile başa çıkamadığı bir heyecanla başlarım genelde. Çocuklar, kitaplar, okulda olmanın verdiği şekerleme gibi, dudakları yalatan, daha çok, daha çok yemek istemenize yol açan haz. Oysa şimdi 70 yaşındaki insanlar gibi hissediyorum kendimi. Dönem sonu gibi ya da. Elim kolum kalkmıyor.
Bu sene her şey üstüste geldi. O içinden şeker fışkıran üçü-bir-arada kahveler gibi. Taşındık diyorum ama bir türlü ev haline gelemedik. Sürekli yapılması gereken korkunç işler fışkırıyor. Bu Pazar eşim ve kuzen dört saat boyunca çatıdaki anten kablosunu içeri almaya uğraştılar. İş bittiğinde leş gibi bir ev, kırık bir tavanla kartonpiyer ve işi halledemediği için mutsuz bir koca duruyordu karşımda.
Ilgaz ise ayrı bir tiyatro. Gün aşırı hisleniyor, ağlıyor. Ama ne ağlamak. Bir çocuk böyle sessiz, hıçkırmadan, gözlerinin içene bakarak ağlar mı? Anneciğim, ne oldu? Bilmiyorum anne, ağlayasım var. Sarılalım mı? (Hançere ne hacet, yarayı daha fazla kanırtmak mümkün değil.)
Okul da fazla geldi. Yeni kur, yepyeni kitaplar şimdiden bayılttı. Bu dönem keşke daha önce verdiğim bir kuru verseymişim. Her gece neredeyse bir saat hazırlık yapıyorum ve eskiden seve seve yaptığım işe şimdi elim varmıyor. Bitse de yatsam diye hissettiğim için de içime sinmiyor.
Tek güzel şey evde banyo yapabilmek. Sıcacık suyla. Bavul hazırlayıp annemlere taşınmamak. Utanmasam buruşana kadar suyun altında kalıcam. Aslında utandığım yok, su harcamak ağrıma gidiyor. Ilgaz’cım da dün, “ben de seninle banyo yapıcam, rahatlarım, iyi gelir, buyurdu. Şaştım kaldım. Çok bilen otu.
Eski rutine dönmek istiyorum. Biraz kitap okuyabilmek mesela. Ya da sevdiğim bloglara göz atabilmek. Galiba bir kaç haftaya daha ihtiyacım var.
Ondan sonrası güzel olacak.
marruu