İkinci sınav bitti, okundu, ortalamalar teslim edildi. Memnunuz memnunuz; yalnız bir öğrencimiz var ki gerçekten çalışıyor olmasına rağmen sürekli aynı hatalarla çakılıp duruyor ve tabi sınavları da elli küsurlarda geziyor. Üstelik ikinci senesi. Kafamızı bir hayli kurcalıyor yani. Nasıl yardımcı olunur; onu da çok bilmiyoruz. Geçen gün ağladı, ağladı. Bizim de burnumuz yandı durdu. Hayır, ağlasak çok saçma bir durum olacak, kız daha beter ağlayacak. Hay allah, bilemedik cidden ne yapacağımızı.
Oy vermeye mahkum olduğumuz ve bundan başka sarılacak hiç bir şey olmayan, hiç bir proje üretemeyen, kendi içinde bile kafası son derece karışık sevgili partimizin bir üyesi ziyadesiyle midemizi bulandırdı. Kadınla ilgili herhangi bir şey okumak, ona dair herhangi bir şey duymak, o nefret dolu suratına bakmak istemiyoruz. “Ohhh, ne varsılım bennn, yedikçe yedim, şiştikçe şiştim, egomu da şişirip cilaladımmm, saldırıyorum millete etnik metnik ne bulursam artık...” Bunları demedi, biliyoruz, ama demiş sayılmaz mı? Demekten beter şeyler söylemedi mi? Ha? Lütfen lütfen söyleyiniz.
Cuma günleri girdiğimiz sosyoloji dersinin sınavından 29.5 aldık. Liste asmışlar; aaa bir baktık en yüksek miso hanım almış. Heheh. Hem utandık, hem sevindik. Dışarıya utanmış gibi yaptık, içten içe çok hoşumuza gitti. Ya aslında misafir öğrenci olarak giriyoruz derse; genel ortalamayı etkilediğimiz yok yani. İzin aldık en başta, hocanım da çok şeker. (Başkaları sevmiyor olabilir; onların standardı pek yüksek. Bir de bir şeye kızdılar mı artık ağzıyla kuş tutsa affetmezler. Neyse, bize ne, biz seviyoruz.) İşte öyle. Not da 30 üzerinden sanıyorduk, meğer 34 filan gibi bir şeymiş. Olsun, hala sevinçliyiz; bunca seneden sonra dersi anlıyor olma sevinci yani, başka bir şey değil.
Yılbaşında ne yapacağız sorgusu suali canımızı sıktı. Üzüldü miso biraz, kalbi kırıldı. Başka şeyler vardı galiba ama konu buradan açıldı, yanlış bir suçlamayla üzerine gidildi. Evet evet üzüldü miso, ama galiba halloldu her şey. Aslında biraz daha konuşulsa daha kolay olabilecekken her şey... Tercih meselesi işte; dınnn nerede benim sihirli değneğim, değiştirsem bi lokmacık. Ha? Nasıl olur? Biraz daha laf?
Dünyanın Durduğu Gün müdür nedir, Keanu’yla Jennifer’ın hatrına o filme gittik. Aman birilerinin gücüne gitmesin gene, kısa keselim, filmi hiç beğenmedik, kurguyu beğenmedik, bazı şeyler nerden fırladı anlamadık. Kısa kes miso: paramıza ve zamanımıza acıdık.
Arada da boş boş gezindik, ofiste oturduk, Prag’ı düşündük, Prag’ı özledik, ah bir daha gitsek de o muhteşem sokakları arşınlasak dedik. Dejenere mi oldunuz misohanım, diye sorduk. Yok yok, insani bir özlem dedik.
Böyleyiz işte bu aralar. Fena değiliz.
marruu