Biter mi bu konu? Bitmez. Söylemedi demeyin. İçimde kalmasın, yazayım.
Haksızlık etmek değil bu aslında. Cidden. Bütün samimiyetimle söylüyorum. Timsah gözyaşları da değil. Ya da dikkat çekmek. Yok yok miso, sen süper bir annesin, sin sin sin...
Bu annelik bende enteresan etkiler yaptı. Farklı noktalardan sorgular oldum, farklı noktalardan eğilip büküldüm, bazı konularda daha bir toleranslı, diğerlerinde ise taşoğlu taş oldum.
Nasıl bir anneyim? İyiyim, iyiyim. Kendi gözümde bile sınıfı geçiyorum. (Ki bravoyum bu noktada, çakarım hemen kendime çünkü, bir kendimi affetmem öyle kolay kolay. Yılların hesaplarını veremez hallere düşerim bazen; ipe sapa gelmeyen olaylardan döküp döküp attıramadığım pamuk-yün liflerine dönmüş hesaplarım var. Neredeyse ilkokuldan diycem yalan olacak; ama var çok uzaklardan) Tüm dünyam Ilgaz efendi oldu. Ne yedi, ne içti, ne giydi, iyi mi, hoş mu, mutlu mu, huzurlu mu, içinde hıdır var mı, varsa giderildi mi... Radarlar hep açık, gözüm hep üzerinde. Kalbim hep onda, canım o, canım o.
Bi dakka. Pardon. Bazen bağırıyor muyum? Ufff, ben bile korkuyorum çığlara davet sesimden. Haklı mıyım? Ne yazık ki hep değil. Bazen bir fırça... Ya ne yaptı çocuk? Buna mı anırdın bu kadar hayvan miso? İşte nefret ediyorum kendimden o anda. Ve sonrası anlarda. Ve yapıyorum kardeşim ben bunu, içimdeki öfke cinleri ben daha tutamadan o kocaman ağzımdan akıp gitmiş oluyor. Nefret miso, kahrol. Niye yapıyorsun? Yorgunluk mu? Yorulmaaaa. Başka bir sıkıntı mı? Gideeer. Yok yahu, bahane bulma, kişilik işte. Biliyorum.
Ve biliyorum, Ilgaz bunun hesabını tutmuyor. Ilgaz o gece yatıp, ya ne manyak bu da, yine niye bağırdı demiyor. Ama biliyorum ki çocuğun içinde bir yerleri didikleyip duruyor benim bu işim. Ve sayamayacağım daha bir çok farklı işlerim. Belki de farkında bile olmadığım. Ama onu didikleyip duruyor. Bir gün anlayacak. Dökecek hesapları. Önce kendine.
Biliyorum çünkü var benim de hala gideremediğim hesaplarım annemle. Örneğin kağıt oyunundan nefret ederim ben. Konken masalarında büyüdüm çünkü. Rolans, sür, sür-rolans... (sonuncu sokar adama) O kadınlardan, o adamlardan, annemden ve özellikle annemden, gece sabahlara kadar gelen seslerden, sigara kokularından, başkalarının evlerinden sabaha karşı beşte dönerken arabalarda Burcu’yla birbirimize sokulup titremelerden... Nefffretttt ettim. Yıllarca. Yıllarca sesli-sessiz yalvardım bu iş bitsin diye. Olmadı, olamadı. Yani annem öyle bir kağıt oynar ki kardeşim, 500 yaşına kadar yaşasa Alzheimer olmaz, o kadar bir kağıt mağıt sayar yani. Saydığı her kağıt da nefretimi o kadar katmerlendirir.
Ilgaz bey? Dökül bakalım efendi paşa, ben-biz neler yapıyoruz acaba seni nefret ettirecek? Kaçınılmaz olan bu işte, bu yüzden bu kadar korkum, sinirim, sıkıntım. Yoksa azami dikkat ve sevgi tabi var.
Anneme sor, o da bunu iddia ediyor. En acıtanı da bu zaten.
Veremeyeceğim cevaplar.
marruu