14 Temmuz 2009

Ah Güllü hanım...


“Misocum, sorma, gaştı gitti valla gız. Ne bok yiycez bilmiyom. Bizim herif, eve artık ölüsü girer diyo.”
“Güllü hanım, yapmayın böyle. Bak oğlan sizi aramış, ailesi gelecekmiş. Hem kızınız 18 yaşını geçmiş, yasal olarak yapılacak bir şey yok.”
“Neyse Misocum, ben bu hafta gelmeyeyim de, haftaya allah kerim.”
“Tabi tabi, işinize bakın siz. Halledince gelirsiniz.”

Güllü hanım bize haftada bir temizliğe gelen bayan. Kızı ortaokul mezunuymuş. Aslen Ankara’lı ya da Yozgat’lılar. Tam emin değilim ama İç Anadolu’dan bir yerlerden sanırım. Oğlan Tunceli’liymiş. Ve de Alevi. Antalya’ya göç etmişler malum sebeplerden. Üniversitede 2 yıllık teknik bir bölümün öğrencisi. Çocuklar aptal mı? Asla izin çıkmayacağını bilmezler mi? Kaçmışlar. Ve hemen resmi nikah yapmışlar. Sonra oğlan Güllü hanımın evini aramış. “Resmi nikah yaptık, kızınıza da elimi bile sürmedim. Gönül rızanızı istiyorum,” demiş. Ailesini göndermiş. Artık hangi abuk sabuk sebepten çıktıysa bilmiyorum, tartışma yaşanmış. Zaten ortalık gergin, iyice beter olmuş. Aile büyükleri arayı düzeltmek için, “siz de Antalya’ya buyurun,” demişler. Bir iki atışma daha yaşanınca Güllü hanımın kızı kendini dokuzuncu kattan aşağıya atıvermiş.

Güllü hanım bitti, Güllü hanımın içi kupkuru şimdi. Misocuğum yutkunamıyorum, biliyor musun, dedi son konuşmamızda. Söylenecek hiç bir teselli sözü de yok. Bir daha da ne zaman yutkunur ya da şöyle derin bir nefes alabilir bilmiyorum.

Ah Güllü hanım...