Okul başlayalı bir hafta oldu. Pazartesi günü Ankara’da okulların tatil olmasına sebep olan çığımsı kar yağışı bir tek ODTÜ’yü akademik çalışmalarından ve başarılarından alıkoyamadı. Kahramanlar gibi okula gittik. Ben arabayı almadım, evin beyi bıraktı beni. O olmasa zaten o gün evden de çıkamazdım sanırım. Önümden yürüyerek bana yol açtı. Arabaya bile çok zor ulaştık yani. Sonrası zaten bir tür korku filmi gibiydi; stresten midem delindi. Ama evin beyi kırk yıllık Sibirya dolmuş şöförü gibiydi. Bu bende bir rahatlama yaratacağına daha beter etti. Okula ulaştığımda bir kısım, daha doğrusu bir hayli kısım öğrencinin (yirmide on beş) sınıfta olduğunu gördüm ve daha da şaşırdım. Çocuklar hiçbir şeyden yılmamış, okullarına ulaşmışlardı. Yönetim ilk gün ders yapın dediği için çocuları hemen olabildiğince bunalttık. Çok iyi bir izlenim bırakmış olduk.
Çarşamba günü Ilgaz’ın Hayat Bilgisi kitabına yazdığı “Çevremiz” konu başlıklı paragrafını okudum ve yarıldım. Çocukcağız şunları yazmış: “Bizim çevremiz çok temiz ve huzurlu. Çünkü çok az kişi yaşıyoruz burada. Bir çok bin ev var ama galiba beşi dolu. Etrafımızda dağlar var. Bazen biz neden bu dağa taşındık diye düşünüyorum ve üzülüyorum. Ama çevremiz temiz”. Evin beyi de “bunları senden öğreniyor,” çocuk gibi bir suçlama getirdi. Kendisine bunun bir suçlama olduğunu söylediğimde, “hayır, bu bir saptama,” dedi. Ama ben hiç üzerime alınmadım.
Dün akşam ise yıllardır olmadığı kadar korkunç bir migren atağı yaşadım. Zamanı da değildi; migreni olanlar bilir, bu zıkkım rutindir. Örneğin kadınlar her ay mutlaka iki kere bu korkunç ağrıyı çekerler. Birincisi “yumurtladın” migreni, ikincisi de “hamile değilsin, sevin bakalım” migrenidir. Perşembe günü ise benim için bunlardan hiç biri geçerli değildi. Dolayısıyla benim için harika bir sürpriz oldu. Dersten çıkıp arabaya doğru giderken attığım her adımın tadına doyulmaz balyoz etkilerini yaşadım. Sonrası ise cidden ürküttü. Eve dönüş yolunda kayboldum. Avucumun içi gibi bildiğim yollarda ilerlerken bir baktım ki Konutkent 1’in oraya gelmişim. Başım zonklar, midem bulanırken bir de üzerine korku eklendi. Tam oldu valla. Yani oraya nasıl gittiğimi bilmiyorum; yol beni götürüvermiş. Sonrası? Eve ulaşabildim, kaynar suyla banyo yapıp haşlandım, saçlarımı Tina Turner olana kadar uzun uzun kuruttum, Ilgaz’la ödevini yaptık ve gidip yattım. Bugün? Dün bir araba dayak yemiş gibiyim. Kaybolduğum için de biraz moralim bozuk ama çok daha iyiyim.
Yaşasınnn. Yarın tatil.
marruu