Bebek hayırlamaya bir arkadaşlara gittik akşam. Hoş beş, nasılsın, zor valla, bilirim çok zor, ama kardeşim bu sizin ikinci, ilki yeterince net değil miydi (üstelik ilki on kaplan gücünde bir çocuk-çocuk demeye dilim varmıyor), valla haklısın, ama çok tatlı snıff muhteşem de kokuyor, kızım ben bile öyle kokuyorum, acık kucağımda kalsın da ben de öyle büyülü kokayım, heheh...
“Ya miso duydun mu?”
“Neyi?”
“Bizim ...’lerin başına geleni.”
“Nooldu ya, benim bir şeyden haberim yok.”
“Ben bir gün xx’i aramıştım, hamileydi ya, bir şeye ihtiyacın var mı diye. Tam konuşurken şarjı bitti. O da eşinin telefonunu açmış oradan ararım diye...”
(Devamını anlıyorum direk, ama yüzüne bakmaya devam ediyorum, benim fesatlığım olarak kalsın istiyorum bu tahminin)
“O sırada xy’ye bir mesaj geliyor. Seni çok özledim. Çok ama çok özledim diye.”
“Eeeğ?” diye inliyorum. (Cidden inliyorum ama. Kız sekiz aylık hamile. İlk bebek yaşasın diye çok uğraşmışlardı, bir sürü kanama bilmemne. En sonunda ölü doğurtuldu. Korkunç bir travma tabi. Sonra doktoru suçladı bir çok kişi; bu kadar genç iki insanın ilk bebeğinde bu kadar ısrar neden diye. İlk bebeklerin yedide dördü düşer, bazen anne farketmez bile demişti bana doktorum örneğin. Üstelik kendisi infertilite uzmanıydı. Biz de bir lokma infertildik o zaman. Sonradan üreyiverdik.)
“Eeesi öyle. En sonunda ikna edebildik boşanmaması için.”
Omuzlarım düşüyor. Zamanlama korkunç. Ortaya çıkma durumu çok kötü. (Hoş, iyisi nedir, hiç bilmiyorum. Ya da var mıdır?) İyi etmişsiniz, diyorum, başka diyecek bir şey yok. Oğlan bin pişman. İşin kötüsü hikaye herkesin dilinde. Arkadaş olayı öğrendikten sonra atlıyor, oğlanın çalıştığı dersaneye gidiyor. Ve kızla yüzleşiyor. Utanmıyor musun sen evli bir erkeğe böyle bir mesaj çekmeye? diye soruyor. Kız fevkalade meşin kıvamında; ben ne utanıcam, kocana sor, diyor. Aranızda ne var diyor yine bizim salak. (A be salak, daha ne soruyorsun, belli değil mi, arkadaş üç bin motor, üstelik dizel.) Onu da kocana sor, diyor. Bizimki süklüm püklüm geri dönüyor. Öyle mi? Bir öfke sarıyor, alıyor telefonu eline, kocasının bütün arkadaşlarını sıradan arıyor, sizin arkadaşınız bana böyle böyle yaptı diye olayı anlatıyor. Oğlanın başı yerde, valla sadece flört ettim, bir şey yapmadım diyor, ama hiç kimsenin de yüzüne bakamıyor.
Şimdi iyiler; yani biz geçen hafta bebeklerini hayırlamaya gittiğimizde iyilerdi. Biz olayı da bilmiyorduk ya, hiç bir şey de çakmadık. Bu arada kızın babası acayip hovardaymış; “ben bilirim, bunlar bir başladı mı hiç bitmez, sürekli aldatırlar,” demiş. (Ne bu be, bir tür hastalık mı?) Bir haber daha: Özür için bir B M W alınmış arkadaşa. Ben arabayı gördüm, soyunup kendimi arabanın üzerine atasım filan geldi; o kadar güzel ki tarifi mümkün değil. Olayı da aşmışlar biraz. Hatta geçen gün cici arabalarıyla bir yere gidiyorlarmış. Işıklarda yanlarında bir Mercedes jip durmuş. İçinde de bir hatun. Kız arkadaş eşine dönüp “Bu kocasını g r u p s e k s yaparken filan yakaldı herhalde,” diye şakasını bile yapmış.
Diyecek başka bir şeyim yok. Ama affetmekten yanayım ben, bir tek o var. Kimsenin psikolojisini tam olarak bilmek mümkün değil. Yargılamak ise çok ayıp. Cidden ayıp. Herkesin kendi iç dinamiği var.
B M W ise MUHTEŞEMMM.
Ama öyle cidden:)
marruu
marruu