30 Haziran 2008

Şok Şok Şok



Bebek hayırlamaya bir arkadaşlara gittik akşam. Hoş beş, nasılsın, zor valla, bilirim çok zor, ama kardeşim bu sizin ikinci, ilki yeterince net değil miydi (üstelik ilki on kaplan gücünde bir çocuk-çocuk demeye dilim varmıyor), valla haklısın, ama çok tatlı snıff muhteşem de kokuyor, kızım ben bile öyle kokuyorum, acık kucağımda kalsın da ben de öyle büyülü kokayım, heheh...

“Ya miso duydun mu?”
“Neyi?”
“Bizim ...’lerin başına geleni.”
“Nooldu ya, benim bir şeyden haberim yok.”
“Ben bir gün xx’i aramıştım, hamileydi ya, bir şeye ihtiyacın var mı diye. Tam konuşurken şarjı bitti. O da eşinin telefonunu açmış oradan ararım diye...”
(Devamını anlıyorum direk, ama yüzüne bakmaya devam ediyorum, benim fesatlığım olarak kalsın istiyorum bu tahminin)
“O sırada xy’ye bir mesaj geliyor. Seni çok özledim. Çok ama çok özledim diye.”
“Eeeğ?” diye inliyorum. (Cidden inliyorum ama. Kız sekiz aylık hamile. İlk bebek yaşasın diye çok uğraşmışlardı, bir sürü kanama bilmemne. En sonunda ölü doğurtuldu. Korkunç bir travma tabi. Sonra doktoru suçladı bir çok kişi; bu kadar genç iki insanın ilk bebeğinde bu kadar ısrar neden diye. İlk bebeklerin yedide dördü düşer, bazen anne farketmez bile demişti bana doktorum örneğin. Üstelik kendisi infertilite uzmanıydı. Biz de bir lokma infertildik o zaman. Sonradan üreyiverdik.)
“Eeesi öyle. En sonunda ikna edebildik boşanmaması için.”

Omuzlarım düşüyor. Zamanlama korkunç. Ortaya çıkma durumu çok kötü. (Hoş, iyisi nedir, hiç bilmiyorum. Ya da var mıdır?) İyi etmişsiniz, diyorum, başka diyecek bir şey yok. Oğlan bin pişman. İşin kötüsü hikaye herkesin dilinde. Arkadaş olayı öğrendikten sonra atlıyor, oğlanın çalıştığı dersaneye gidiyor. Ve kızla yüzleşiyor. Utanmıyor musun sen evli bir erkeğe böyle bir mesaj çekmeye? diye soruyor. Kız fevkalade meşin kıvamında; ben ne utanıcam, kocana sor, diyor. Aranızda ne var diyor yine bizim salak. (A be salak, daha ne soruyorsun, belli değil mi, arkadaş üç bin motor, üstelik dizel.) Onu da kocana sor, diyor. Bizimki süklüm püklüm geri dönüyor. Öyle mi? Bir öfke sarıyor, alıyor telefonu eline, kocasının bütün arkadaşlarını sıradan arıyor, sizin arkadaşınız bana böyle böyle yaptı diye olayı anlatıyor. Oğlanın başı yerde, valla sadece flört ettim, bir şey yapmadım diyor, ama hiç kimsenin de yüzüne bakamıyor.

Şimdi iyiler; yani biz geçen hafta bebeklerini hayırlamaya gittiğimizde iyilerdi. Biz olayı da bilmiyorduk ya, hiç bir şey de çakmadık. Bu arada kızın babası acayip hovardaymış; “ben bilirim, bunlar bir başladı mı hiç bitmez, sürekli aldatırlar,” demiş. (Ne bu be, bir tür hastalık mı?) Bir haber daha: Özür için bir B M W alınmış arkadaşa. Ben arabayı gördüm, soyunup kendimi arabanın üzerine atasım filan geldi; o kadar güzel ki tarifi mümkün değil. Olayı da aşmışlar biraz. Hatta geçen gün cici arabalarıyla bir yere gidiyorlarmış. Işıklarda yanlarında bir Mercedes jip durmuş. İçinde de bir hatun. Kız arkadaş eşine dönüp “Bu kocasını g r u p s e k s yaparken filan yakaldı herhalde,” diye şakasını bile yapmış.

Diyecek başka bir şeyim yok. Ama affetmekten yanayım ben, bir tek o var. Kimsenin psikolojisini tam olarak bilmek mümkün değil. Yargılamak ise çok ayıp. Cidden ayıp. Herkesin kendi iç dinamiği var.

B M W ise MUHTEŞEMMM.
Ama öyle cidden:)

marruu

24 Haziran 2008

Örtmenim hakettin ama…

“Misoğğğ”
Ayy. Eyvah diyorum içimden. Halbuki ne güzel gerginliğimi yenip gelmiştim sınava. Bunu mu görecektim sabah sabah? Aslında iyi bir insan, biliyorum. Ama beni de, deliyi de çok üzmüştü ilk senemizde. O deliyi, ben de onu ağlatmıştım. Bir temiz. Heheh. Biliyorum ayıp, ama o o zaman bilmemişti bunu. Özür de dilememişti. Ben de dilememiştim. Öyle sona ermişti ilişkimiz.

“A meraba, günaydın.”
“Miso, sana çok iyi bir haberim var.”

Ne olabilir ki? Sen bana bırak çok’u, iyi bir haber bağlamında ne anlatabilirsin ki? Mesela yeni hocaları eğitme işi sona erdi dese? (Ya inanılmaz, şimdi de ablası kan alıyor. Hem de bizimkinden çok daha fena bir şekilde)

“Ya? Ne oldu?”
“Benim büyük kız dörde geçtiği için öğretmenine yemek verdik. Yine birinci sınıf alıyorsunuz bu sene, değil mi, diye sorduk. Yok, dedi, 1-E’nin öğretmeni ayrılmış, o sınıfı alıcam dedi.”
“Ya C, ciddi misin? Neden ayrılmış?”
“Yok şekerim, ayrılmamış, postalamışlar. (Şekerim? Ne zamandan beri? Ama öyle bir haber ki bu, bir süreliğine birbirimizin şekeri filan olabiliriz yani. Pis, oportunist miso!) Öğretmen ayrılmış dedi ama kaş göz etti. (Ya madem böyle bir haber veriyor, niye kaş göz ediyor, söylesene kadın dosdoğru) Herhalde şikayetler artmış.”
“Sizin öğretmen nasıl biri?”
“Aman sizinkinden sonra şeker gibi. Tatlı-sert.” (öğğğ, gene mi, önceki için de böyle demişlerdi, bir de çok başarılı demişlerdi. Tatlısına hiç rastlayamadık yıl boyu. Bağırıp durdu. Diğer sınıfların velileri bile şok oldu, o kadar yani) “Yok, bakma öyle, cidden çok iyi bir öğretmen. Haydi hayırlı olsun.”
“Çok iyi bir haber cidden, teşekkür ederim.”
“Baaay”. (Bu Amerika’da büyümüş, serpilmiş, böyle konuşuyor, kusura bakmayın)

Aralık gibiydi sanırım, bir doğumgününde konuyu açmıştım da, hanımefendiciyim diye konuşan bir gerzek lafı ağzıma tıkamıştı. Ben de fazla bir şey söylememiştim. (Belki de sıkıntı çeken bir bendim, hatta o zaman buraya da yazmıştım.) İki üç hafta önce Ilgaz’a yalancıktan doğumgünü yaptık. Okul arkadaşlarını istedi yalnızca. O gün servis yapmaktan pek sohbete katılamadım ama veliler öğretmeni çok sıkı çekiştirdiler. Bıyık altından gülüp durdum. (Bıyık da gerçek, terbiyesiz Kıvır’a göre sigaralı ortamda sararıyor bile, heheh) Akıbeti bu olacakmış demek.

Ama mutluyum ben. Kusura bakmasın kimse. Biz de öğretmeniz ama kimseye böğürüp durmuyoruz. Kimsenin el kadar çocuğunu da ürkütmüyoruz. (Deve kadarları korkutuyoruz; o da gerektiği kadar)

Marrruu, heeeeyyy

12 Haziran 2008

Yıl Sonu


Dönem bitti sayılır. Bugün ilk proficiency’ye girdik, haftaya Salı ikinciye giriyoruz. Sonrasında, çıkarsa yaz okulu; çıkmazsa eylüle kadar serbest dalışlar geçidi.

Bugün bölümün partisi oldu bahçeye açılan tek kantinin bahçesinde. Muhteşem mamalar, ama ılık denilemeyecek kadar sıcağa yakın içecekler, sesini hiç duyamadığımız üçlü bir canlı müzik grubu, konuşmalar, gülüşmeler... Kimileriyle sıcacık karşılaşmalar-kimilerinin gözlerindeki ölgün-ışıltısız ifadeler, kimisinin her bir dediği doğru-kimisinden yalan iltifatlar... Canımm, saçların ne güzel olmuşşş... Benim mi? Yalan konuşma, bir tokayla tepeden tutturmuş işte diyesi gelen misolar. Ya biz kadınlar ne kadar enteresanız cidden. Muhtemelen yağmuru yemiş saçları ciddi sıçan gibi görünmekte ve bundan gözlerini alamayan fönlü arkadaş nasıl kıvıracağını bilememekte. Onun fönünün asla ve kat’a bozulmaması da ayrı bir yazı konusu belki. Hakkında bir kelime bile yazamayacağım bir yazı.

Okulun bitiyor olması hep bir boşluk, bir anlamsızlık benim için. Hiç bir zaman taaattiiil naraları atamadım. Aslında bu okulla ilgili bir şey bu. Gidesim olmadı hiç; gidince hep bir eksiklik hissettim. Bu sene de aynı şey oluyor işte. Sınavı yapan ve hiç birini tanımadığım öğrencilere baktıkça basanlar bastı. Göz göze geldiklerimle sessiz bir anlayış, anlaşma, derdi varsa anlamaya çalışma... Yani bir de içlerinden birini tanıyor olsam bütün sınav boyunca kaş göz desteğini aşan skandallar mı olacaktı acaba? Yok artık, daha önce kendi öğrencilerimin sınavına girmişliğim var; hep hoca gibi davrandım, hiç mahçup etmedim miso’yu. Aferin, tecrübe bu işte.

Yaz böyle bir şey, okul akşamları başka sahiplerine kalıyor. Stad tenha oluyor; sadece yaz okuluna kalan çocukların az bir kısmı geliyor. Stadın en ucunda oturup deli bir kuvvetle sahayı sulayan fıskiyeyi seyretmek muhteşem bir şey. Başka hiç bir ses olmadan onun fırlattığı suya bakıp rahatlamak. Okulun içi de harika. Geçen yaz bir gece yürümüştüm uzun uzun. Aradaki yolda. Hiç kimse yoktu, bir allahın kulu bile geçmedi. Mimarlığın oradaki banklara oturmuş düşünmüştüm. Kokum ağaçlardan gelen kokulara karışmıştı; orada zaten oraya ait bir parça gibi hissetmiştim kendimi. Orada doğal olarak yetişen bir şey. Ne? Bilmiyorum. Ne düşündüğümü de hatırlamıyorum; sadece okulun o halini çok sevdiğimi, o yalnızlığımda sonsuz mutlu olduğumu hatırlıyorum.

Bu yaz gelirim yine bir gece, okul benim gibi hissederim, çok sevinirim kendi kendime. Okul benim aslında; ve bunu düşünmek bana çok çok iyi geliyor.

marruu