İlk sınıfımdandı bu çocuk. Daha ilk bakışta belli oluyordu nasıl kapalı bir çevreden geldiği. Özenle üzerine kapanmış bir ailenin etrafındaki kapalı, zifiri karanlık bir çevre. İki abla var, anne buna çıldırıyor; aman oğlum-yaman oğlum! Oğlan binbir zahmet kazanıyor üniversiteyi. Aile bir yandan kabar kabar, gurur sıçrıyor her bir kelimeden. Diğer taraftan ise bin bir korku, aman siyasi bir şeye karışmasın; gerçi bizimki yapmaz ama bir yanlışlık oluvermesin. Ha tabi bir de birine kapılıvermesin; allah muhafaza, daha çok erken, okusun, sonra çevreden şöyle kapalı-olmadı kapalıca bir gelin bulunur. Her sabah, haydi evladım, allah yolunu açık etsin, rastgele inşallahla uğurlamalar (oğlan sanki cenge gidiyor, altı üstü hazırlıkta ingilizce öğrenecek; ya da bilmiyorum, belki de bir tür cenk bu da, yoruma bağlı).
Tabi okul, sınıf tokat gibi bu çocuğa. Sınıftan ziyade yeni çevre, “it is a book”tan fazlasını öğrenmeye başladığı dersler, serbest ortam, kimisi mazbut, kimisi fıkır fıkır kızlar, etrafta sevgili edinenler, sevgilinin evinde kalanlar...
Bir yıl geçiyor, çocuk biraz öğrencileşiyor, zaman zaman sohbet ediyoruz, üstü kapalı bir şekilde aileyi, çevreyi, ablalara pek yakıştıramadığı enişteleri eleştirmeye, dinin aslında o kadar belirleyici olmaması gerektiğini ifade etmeye başlıyor. Miso seviniyor tabi, üç kelime İngilizce’yle bitmemeli, birazcık gelişmeli insan, neandertal kılıktan biraz çıkabilmeli. Hele bu tipler böyle kalırsa eziyetçinin önde gideni oluyorlar, birazcık bile değişse kârdır.
O üniversitede ikinci yılım başlıyor. Arada da ders çıkışlarında bu oğlanın da içinde bulunduğu 4-5 kişilik bir grupla buluşup İngilizce çalıştırıyorum. Yazık, bir sene emek var, bıraktığın anda uçar gider. Bu arada mailleşiliyor, bir şeyler soruyor, cevaplıyorum. Sonra bir gün bir mesaj: “hocam, ben sizin maillerinizi okuyorum.” Şaşırıp kalıyorum. “Şifrenizi bulamadım ama şifrenizi unuttuğunuzda girmeniz gereken kelimeyi tahmin ettim.” (İnanamıyorum, ben eşime bile mesaj geldiğinde açıp bakmam)
Bu yaptığının çok ayıp olduğunu, özel hayata bir saldırı olduğunu filan belirten bir mail yazıyorum. Tabi çok üzülüyorum. Ah miso, diyorum, kocaman kadın oldun insanları tanıyamıyorsun. Peşinden gelecek maili tahmin etmek mümkün değil tabi. Ben saf saf “kırıldım, ne ayıp, özel hayat” filan diye gezinirken bomba patlıyor.
Dürüst olduğu için söylemiş bana; söylemesi gerektiğini düşünmüş. “Düşlerimi süslediniz, hayallerimi...” Kelimeleri tam hatırlayamıyorum şimdi, kırık dökük parçalar halinde yüzüyor kafamda. “Saçlarınız yüzünüze dökülür halde...” “Beyaz gömlek giydiğinizde...”
Paramparça oluyorum; bundan öte bir ihanet yok nazarımda. Kendimden uzaklaşıyorum; hiç olmadık bir yerde çırılçıplak yakalanmış gibi utanca boğuluyorum. Nerede yanlış yaptığımı bulamıyorum; bu konuda cidden hiç bir hata yapmış olamam. Tek teselli artık başka bir üniversitede çalışıyor olmam. Biraz toparlandıktan sonra bir daha asla haberleşmek istemediğimi ifade eden bir mail atıyorum. Bir kaç da telefon konuşması yapıyoruz. Daha net olabilmek için kendi ablasından örnek veriyorum, empati yaptırmaya çalışıyorum.
Aramaları kesiliyor bir süreliğine. Sonra üç dört ayda bir telefon ediyor; değişik, tanımadığım numaralardan. Her seferinde alo ve kapatıyorum’dan başka hiç bir söz çıkmıyor ağzımdan. Ve zaman zaman mailler atıyor; yine değişik isimlerle. Havadan sudan yazıyor, hiç bir şey olmamış gibi. Onları okumuyorum bile, yazanın o olduğunu anladığım anda silip atıyorum. Ama unutulacak bir şey değil bu. Hep aklımın bir köşesinde, oradaki bir delik gibi üşütüyor buz gibi rüzgarıyla.
Bir ay önce halâ hayatımı takip ettiğini ispat eden bir mail geliyor. İki sene önceki öğrencilerimin kurduğu bir forum sitesine giriyormuş, oradaki yazışmalarımızı okuyormuş. Uzun bir aradan sonra ilk defa ürküyorum. Niye hayatımda, niye oradaki çocuklarla olan dünyama ortak? Her yerimi örtmek istiyorum; bedenimi, yüzümü, aklımı...
Ve son bir mail yazıyorum; yarı ricacı, yarı yalvarır tonda. Çık artık hayatımdan ve beni de kendi hayatından çıkart at. Son bir mail de ondan geliyor, hoşçakal diyen, beni allaha ısmarlayan. Bir daha asla yazmayacağını söyleyen.
Doğru olduğuna inanmak istiyorum. Sekiz yıldır süren bu şeyin bitmesini istiyorum. Mide bulantımın kesilmesini istiyorum.
Lütfen git ve bir daha gelme.