29 Nisan 2010

Uğursuz insan(ımsı)


Bölüm 1:
“Bana bak missoo, bana laf sokma tamam mı?”
“Ne, ne lafı?”
“Bana baakk!” Bu arada üzerime yürüyor, elini kolunu sallıyor. Bir iki cümle daha, ve,
“Sktr git!” Bir kere daha. Bakakalıyorum.
“Sen ne terbiyesiz bir adammışsın!” Sesim giderek küçülüyor.
“Ben senin ne mal olduğunu biliyorum!” Aynı cümleyi bir kaç kere tekrar ediyor. Sonra çıkıp gidiyor.

Ben ne mal olduğumu bilmiyorum. Söyle de cümlemiz öğrenelim diyemiyorum. Böyle bir şeye o kadar hazırlıksızmışım ki. Ama o anda bunu da bilmiyorum. Bir saat ağlıyorum; astım ataklarının sınırlarında gezerek ağlıyorum. Sonrası ev.

Laf sokma filan yok. Gerçekten yok. Hem laf soktuğumu düşündüğü anda, hem de küfür ettiği anda etrafımızda insanlar var. Allahtan. Şahit var yani.

Bölüm 2:
Araya hafta sonu giriyor. Bulaşmasın yeter. Bütün haftasonu eşimi bu işin dışında kalmaya söz verdirerek geçiriyorum. O diyor okula geleyim, bir de bana anlatsın ne mal olduğunu, ben diyorum lütfen bir de sen stres etme. Ne saçmalık. Gelip adamı mı dövecek? Neredeyiz biz yahu! Burası benim canım okulum değil mi?

“Günaydın miso.”
İnanamıyorum. Dalga geçiyor olmalı. Galiba hiç bir şey olmamış gibi davranmamızı bekliyor.
“Ben seninle hiç bir surette muhattap olmak istemiyorum,” diyorum.

Yine çıldırıyor. “Evet, peki özür dilerim, günaydın dediğime özür diliyorum ama.” Bar bar bağırıyor. Öğretmenler odasından çıkmam lazım, yoksa bayılıcam. Kalbim patır patır. Yan taraftan diğer arkadaşlar geliyor. “İşte bak, tribünlere oynuyorsun, kaç sen kaç, utancından kaçıyorsun.” Ya bu adam ne diyor? İnsanlar onun bağırtısına gelmiş, o hala bana saldırıyor. Bölüm başkanından görüşme talep ediyorum. Ders bitiyor, bir bakıyorum eşim gelmiş. Seni yemeğe çıkarmaya geldim, diyor. İkinci olayı anlatıyorum, beraber bölüm başkanına gidiyoruz. Bizi dinliyor, size geri dönücem mutlaka, diyor. Sonra şahitleri dinliyor. Sonra da saldırgan arkadaşı dinliyor.

Sonuç:
Bölüm başkanı bilgi vermek için bana geri dönmüyor. Saldırganın öğretmenler odasını değiştirip oradaki insanları huzursuz ediyor. Saldırgana hiç bir şey olmuyor. İlk dönemki öğrencilerinden biri benim sınıfımda. İlk dönem boyunca karşılıklı küfürleştiklerini söylüyor. Bu konudan kimsenin haberdar olduğunu sanmıyorum.

Bir hafta boyunca ilaç kullanıyorum çünkü olanlar, olabilecekler, alternatifler ve daha binlerce şeyin girdabından kurtulmayı başaramıyorum. Şimdi çok daha iyiyim. En azından korkum geçti. Aslında şimdi daha iyiyimden öte, öfkeliyim. Ve ne yazık ki artık hazırlıklıyım. Bir daha böyle bir şey yaşadığımda bu kadar ağır bir darbe almayacağıma eminim. Ama kafamda tabi ki hala bir sürü soru.

*Bu adam eğitimci, bu eğitimci adam anlamadan dinlemeden kendi kafasında bir takım kararlara varıp bir kadın meslektaşının üzerine yürüyüp küfredebiliyor. Bir özür dilemeyi aklına bile getirmiyor veya beceremiyor.
*Bu adam evli ve çocuk düşünüyor.
*Bu adam öfke kontrolünden çok ciddi anlamda yoksun; bir an önce profesyonel yardım alıp bu sorunu çözmesi gerekiyor.
*Bu adam hakkında hiç bir şey yapılmıyor.

Olayı danıştığım herkes bu işi eşimin çözmesi gerektiğini, bu tip adamların ancak bu dilden anlayacağını söylüyor. Böyle bir çözüm beni kahreder aslında, ama ne yazık ki ben de yavaş yavaş bu şekilde düşünmeye başladım galiba. Belki de biraz alçı bu arkadaşın zihnini açıp, duyduğu şeyleri daha berrak bir kafayla düşünmesini sağlayabilirdi. En azından bundan sonraki maceraları için.

Böyle oldu işte. Bir saldırganın gazabına uğradım. Çok mutsuzdum ama toparladım.

Bir de teşekkür: Beni hiç yalnız bırakmayan Köşenin Delisi’ne tabi ki...


marruu

6 Nisan 2010

Harikulade bir gün...


“Eğğğ Miso abla, benim karnım ağrıyor...”
“Ay Mertcim nooldu?” Aman, çocuk arkada iki büklüm, dizlerini göğsüne çekmiş, surat kıpkırmızı. Mertcim komşumuzun oğlu, lise ikide, her sabah bizimle geliyor. Dağda oturuyoruz ya, böyle birbirimize yardımcı oluyoruz ulaşım konusunda. Beğğğ...

“Miso abla ben çok kötüyüm, annemleri aradım, konuşur musunuz?”
“Alo, Misocum, merak etme, onun ağrı eşiği biraz düşüktür, babası gelip alır şimdi.”
“Tabi tabi.” Mecburen annemlerde duruyoruz. Mert’i içeri taşıyorum, diyebilmek isterdim ama Mertcim 1.90 boyunda bir deve sonuçta; sadece yolu gösterebiliyorum. Babam muayene ediyor ama benim fırlamam gerekiyor. Olduu, hoşçakalın. İçimde sıkıntı kumkuması; çocuğa bir şey olursa filan...

Okula ulaşıyoruz. Ilgaz’ın geçen hafta unuttuğu beden çantasını bulması lazım. Nizamiyedekilere tembih, Ilgaz’a akşam eve yine bir şeyleri unutarak geleceksen kendini de unut demek için duyulan dayanılmaz istek ama cümleyi yutuş, bölüme uçuş. İkinci el kıyafet satışı için evden getirdiğim bir koca torba kazak vesaireyi Deniz hocanın odasına koyup bizim binaya fırlayış.

Derse girmek üzereyim. Telefonları kısmam lazım. Aaa, telefonlardan biri yok. Nerede? Çantanın her yerine bak; yok. Koşup gidip arabaya bakmak lazım ama gidemem; hem araba üst otoparkta, hem de ders başlamak üzere. İlk dersin tenefüsünde de gidemiyorum çünkü tezi için dersimi izlemeye biri gelecek. Neyse, dört ders de bitiyor, toplantı öncesi kantinde bir şeyler tıkıştırıp önce Deniz hocanın odasına gidiyorum. Torbaya düşmüş olabilir mi? Torbayı karıştırıyoruz; pazarcılardan beter haldeyiz. Biz eşelenirken müdürümüz xxx bey en sevimli suratıyla bizi süzüyor. Telefon yok. Arabaya koşuyorum. Heeey, kenara düşmüş. Tekrar fırlayıp toplantıya yetişiyorum. Tabi ki geç giriyorum ve o anda sırtıma bir tülbent sokacak adamın kırk yıl kölesi olacak durumdayım.

Anlamsız bin şey dolu toplantıdan sonra uçarak söz verdiğim yere gidiyorum. Aaa, bu sefer de hırkam yok. Kantinde mi bıraktım acaba? En sevdiğim hırkam o oluyor birden bire. Yapcak bir şey yok. Arkadaştan çıkıp özel derse gidiyorum. Çocuk bugün ekstra bir pırıltılı.
“İğne ve kumaşla ne yapılır xxxcim?” Cevabı Türkçe bekliyorum.
“Örülür.”
“Yok, o şiş ve yünle yapılır.”
“Haağğ.”
“Ne yapılır peki İĞNE ve KUMAŞLA?”
“Dokunur”.
Hım, evet, eben, tamam pes ediyorum. “Dikilir, değil mi xxxcim?”
“Aa, evet.”
Duyan da Finlandiyalı filan zannedecek. Düpedüz bizden biri yahu! Hep mi ekmekle beslenir bir insan!

Eve geliyorum. Gün bitti mi acaba? Bitsin istiyorum. Bitti galiba. İyi geceler.

marruu