31 Ağustos 2010

Ağustos da bitti …


Muhteşem tatillerimizden döndük ay ortasında. Önce Antalya’ya gittik; Adrasan’a. Ama özellikle en sıcak zamanında gittik ki eziyet olsun, çıldıralım ailecek. Çıldırdık netekim. Tabi bütün gün sahilde bikini-mayo oturup bira iç, su iç, yine bira iç; ve bittabii koş tuvalete. Ama sahilde gebeş durumlarında olduğumuz için gece dışında sıcak çok da sıkıntı yaratmadı. Ve fekat, sevinme miso, daha sırada Kumla var. Ya var ya, hiç bu kadar kötü bir Kumla durumu olmamıştı. Sıcak bir yana, gittiğimizin ertesi günü Ilgaz kusa zıça perperişan. Cuma günü de aynı durumda Miso… Zaten denize filan girilmiyor, hava pıf demiyor. Çok şükür, bu seneki mecburi hizmet de bitti dedik mutlu sona ulaştığımızda.

Ankara’ya döndüğümüz gün telefon. Efendim bizim kızımız Bilkent’i kazandı, hazırlık sınavını atlamak için yardım rica ediyoruz. Telefonunuzu şundan aldık. (Şu da bu sene mezun olmuş, ne güzel ne güzel). Yaşasın, tabi tabi olur. (Ders olunca Ağustos 31 gün, olmayınca 51; bildiğiniz gibi değil, sonlara doğru sıkıntıdan kudurup gördüğüm öğrenciye saldırıyorum. Eh duygusal anlamda da hiç fena değil, heheh) Sonuçta başladık derse.

Komşumuzun torunu da geçen sene kazanmıştı Bilkent’i. Bir dönem hazırlık okudu, sonra ikinci dönem dondurup Los Angeles’da yaz okuluna gitti paşam. Tabi tabi, İngilizce’ye fayda sağlayacak. Bu arada bu komşumuza ben deli divane olurum; ki Miso’ya komşu dendi mi pıhh cırr diye kaçıkaçıverir. Bu komşumuza Burcu da ben de Nermin anne deriz, filan yani. Efendim paşam padişahım da benim bu öğrenci gibi bu eylülde sınava girecek. Özel öğrencimle derse başladığımızda Nermin anneye dedim ki sizin oğlan da gelsin, materyalim de hazır, hemen ilim irfan fışkırtayım. Bir hafta geçti, kaldı bir hafta, oğlan yok. Ya Nermin anne, niye gelmiyor bu sıpa, bak bir hafta kaldı. Kızım kendine çok güveniyor o, dedi, gözleri de yerde. İyi dedim ben de, madem öyle peki bakalım.

Sınav yarın ve öbür gün. Tip bugün teşrif etti. Ama o ne hava yarabbim; bende o özgüvenin, o karizmanın yarısı yok. Başladım anlatmaya: Şu bölümde şöyle sorular var biliyorsun, taktik bu. Bu arada tipin yüzüne bakıyorum, soru tipinden pek haberi var gibi görünmüyor. Bu bölümde de soru tipi şu, bak şuna buna dikkat et. Aman bir şaşkınlık, anaflaktik şoka girecek. Alt dudak büzüldü; “Amerika’da böyle değildi sınav,” demez mi? Canım benim, günaydın, sınava Amerika’da mı gireceksin? Demedim tabi, ama nasıl bir ağzına ağzına vurma isteği… Seni sığır, senin anan baban ev alacakları parayı sana beş paralık fayda sağlamayacak eğitimine ayırıyorlar da, sen sınavda çıkacak soru tipini öğrenmeye bile zahmet etmiyorsun diye bağırma hissi…

Yapacak bir şey yok. Geçer kalır bilemem, benim derdim Nermin teyzenin üzüntüsü. Kadın hem üzülüyor, hem öfkeleniyor, hem de utanıyor. Yazık yahu, kimsin sen be!

pıhhh