23 Nisan 2007

Biraz alık miso


İşte böyle biraz da alığımdır ben. Rakamları fazlaca aklımda tutamam. Öğrencilerin adını ilk günden öğrenirim ama rakamlarla aram pek yoktur. Hatta disleksianın bir veya bir kaç türünden muzdarip olduğumu düşünürüm zaman zaman. Örneğin çocuklara “üç dakikanız var”, veya “toplam üç anlamı var,” dediğimde parmaklarım beşi gösteriyordur çoğu zaman. O yüzden üçten beşten söz ederken ellerime bakarım hep. Öğrenciler hep güler; olsun, mühim olan yanlış yönlendirmemektir. Öğrenciler güler tabi; bütün matematik sorularını yaparak gelmiş bir grup insanın önünde üçü beşi beyniyle elleri arasında düzenleyemeyen bir kadın karşılarında üç der, beş gösterir.

Belki de sıkıntı üç ve beştedir, bilmiyorum. Sanırım değil, çünkü bazen iki ve dörtte de aynı şey olur. Üzülürüm.

Ellerimi kullanmadan konuşamam ama. Belki de sıkıntı budur. Biraz daha sakin konuşabilmeyi öğrensem, ah bir öğrenebilsem... Belki de sorun hallolur. Zaman zaman “şu kadar vicdanı yoktu bence”, filan derken baş parmağımı işaret parmağımın ilk boğumuna oturturum. Ellerim hayatım benim, onlarla konuşurum, kollarımı sallamazsam kimsenin beni anlamayacağından korkarım galiba. Bu da bir tür algı meselesi tabi. Belki de herkes beni anlıyordur da, ben kendime olduğundan daha derin bir akıl fikir fışkırtma mekanizması yüklüyorumdur. Hayır ya, bunu yapmıyorum. Yapsam bilirim; bu kadar alık değilim. Ya da belki de ben sakin sakin konuşan insanları anlamıyorumdur. Hayır, bu hiç değil. Bunların şahıyla on yılı aşkın bir süredir evliyim ve her söylediğini anlıyorum. Ya da anladıklarım yetiyor; yetmiş işte bak, on yılı geçmiş.

Diyeceğim şudur: Mutfakçıda baktığımız rafların, dolapların yüksekliklerini hatırlamıyorum, fiyatlar ise üçüncü fiyattan itibaren birbirine giriyor. Yapamıyorum. Elimde değil. Fiyat, yükseklik... Beşinci rakam grubunda ise iptal oluyorum, dikkatimi toparlayamıyorum. Aslında gerek de görmüyorum.

Yeter ama ya. Bu kadar üzerime gelme lütfen.

YA-PA-MI-YO-RUM.

Ama şunu da bil ki aptal da değilim. Yüzündeki o sevimsiz tebessümü de sil. Onun ne anlama geldiğini biliyorum çünkü. Cidden aptal değilim. Soruyorum bazen başkalarına; tam aksini söylüyorlar.
Beni mutsuz etme.

19 yorum:

gaykedi dedi ki...

Aynen miso, rakamlardan nefret ediyorum, çarpım tablosunu bana hiç bir güç ezberletemedi, matematikten ne sıfırlar aldım okurken bir bilsen :)

ama olsun edebiyattan da neredeyse alması imkansız olan 10 alıyordum :)

telefon numarası ezberlemek dışında hiçbir zorluğunuda çekmedim bu durumun bu yaşa geldim, zaten artık çoğu kimse ezberlemiyor, hepsi telefonlarımıza kayıtlı :)

uykucu dedi ki...

bende konuşurken eliyle koluyla farklı hikaye anlatanlardanım (üzülme yanlız değilsin).rakamlar bir yana ben hala ytl'yi anlamıyorum 5 lira dendiğinde panikliyorum ,cüzdanımı gösterip hangisi diye soruyorum.aman bu yaştan sonra neyime matematik deyip geçiyorum.tavsiye edilir.

Elif Derviş dedi ki...

Kimmiş bakiim seni bu üzen :) Ne varmış sanki de allahh allaaaah ben de hiç beceremem sayılarla ilgili şeyleri...önceden kafam basmıyo diye düşünürdüm; sonradan fark ettim ki cidden basmıyo ama bi sebebi var: insan ilgisi olmayan konunun üstüne düşmüyor hiç; düşmedikçe de zaten uzak olduğu konuya iyice uzaklaşıyor ve senin "alıklık" olarak nitelediğin durum ortaya çıkıyor...alıklık çeşit çeşit Misocum, sayı alıklığı (bizimkisi yani) belki de en az önemli olandır??

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Hiç bile alık malık değilsiniz.
Sadece zekanız farklı yönde işlek. Hiç de rakamlarla haşır neşir sevdalı olmak zorunda değilsiniz.
Sizin duygularınızın hassaslığı, rakamcıların ölçülerinden daha doğru tartar.
İşte bu kadar! =))

weiss und schwarz dedi ki...

merhaba...aslında çok yabancı bana hikayeniz..ben sayılara aşığımdır ama yetenek sınıflaması diye bişey var bence, ben de hiç şiir ezberleyemem, coğrafyam fenadır...işte öle bişey...sıkmayın canınızı çok eskide kaldı saymacalar...ayrıca 3 derken 5 diyen elleriniz< sizi çok sempatik gösteriyordur eminim...ben canlandırdım tam süper oldu:)

Lapis lazuli dedi ki...

Sevgili Miso, yedi cesit zeka varmis, ben de cocuklari buyuturken ogrendim, ucu de birbirinden baska yeteneklere sahip zira. Hangisinde kuvvetlilerse o yonde gidiyor yasamlari. Sen de eminim dogru bir yerdesin, yazdiklarini okumak bile ogencilerinin sansli oldugunu soyluyor bana. Hic uzme kendini, hangimiz herseyi tam yapabiliyoruz ki bosver dolaplar ne kadar yuksekmis falan.

Sonra benim yasadigim ulkede insanlar (daha cok burda buyuyenler) ellerini, kollarini bolca kullanmadan konusamiyorlar bile, kulagi duymayan bakip da anlar ne dediklerini:) Ben cok seviyorum ayni zamanda isaretlerle konusanlari. Civil, civil geliyorlar bana, sen de oylesin demek ki ne guzel :)

Adsız dedi ki...

O-hooo! Seninki de birsey mi? Benim rakamlarim kafamda yuzer, yuzer, sekil degistirir. Bir seneden fazla bir zamandir burada oturuyoruz, hala numara 349 mu, 359 mi, emin degilim. Hala cocuk gibi, bozuklari avucumda uzatiyorum kasiyere de kendi hesaplasin! Birisi dogum tarihimi sorunca yuregim hoplar, hemen dusunmem gerekir, heyecanlanirim. Oglumun dogum tarihini, ayin son gununden bir once diye ogrendim. Sayi olarak ogrenmeye calissaydim, millete rezil olacaktim. Yilini da atiyorum kafadan, dogru tutuyor. Ama o kadar korkuyorum ki sayilardan!!!!!

www.elifsavas.com/blog

Adsız dedi ki...

aslına bakarsanız bir mühendis adayı olarak ben de çok bayılmam sayılara. kavram üzerinden hareket etmek daha eğlenceli gelir. ayrıca ne edebiyatı becerebildim ne de coğrafyayı lisede... ama tarihe bayılırım. (bu kısım biraz alakasız oldu.)
fakat weiss und schwarz'ın dediğini ben de yazıyı okurken hayal ettim de baya sempatik görünüyor... : ) küçük çocuklara yaşlarını sorduğumuzda akıllarına gelen ilk sayıyı söyleyip elleriyle de alakasız bi sayıyı işaret ederlermiş gibi, ehehe : ))

miso dedi ki...

Herkese merhaba
Sorun aslında matematikten anlamamak değil, sorun tarz, tavır. (Ama şu iki gündür ne kadar ahımı aldı, bir bilse) Bir de köşenin delisinin dediği gibi üzerine düşmedikçe daha da uzaklaşmak. Bir gün bloga lise ikide edebiyat seçtikten sonra babam üzüldü diye (ki adam hiç çaktırmadı, allahı var) fene geçtiğimi anlatmalıyım sanırım.
Çok teşekkür ederim hepinize.
marruu diye bacaklara sürünürüm, şükranlarımı sunarım
:)

cenebaz dedi ki...

Amaaaan, boşver o da eksik oluversin. Sen ki İngilizceyi ders verecek kadar iyi biliyorsun, 3'le 5 karışıversin. Olur o kadarcık:) Bizim gibileri düşünüp hesap makinesi bile icat ettiler.

Adsız dedi ki...

al benden de o kadar. matematikle hic alakasi yok bunun. birisi bana telefon numarasi yazdirirken yogun bir sekilde konsatre olmaya calsiyorum dogru yazmak icin yoksa 83ler oluyor 58, 42ler oluyor 75. ne alakaysa ben de anlayabilmis degilim. ama bu birsey degil. diyelim ki yol tarif ediyorum. sol elimle sol tarafi isaret ederken "saga donucez saga!" diye israr ediyorum mesela:)
dinleyerek birseyi anlamam mumkun degil, bana sozle yol tarif ederseniz kayboldugumun garantisidir. illa sekil cizilecek, harita gosterilecek.
yuksekligini ve fiyatini hatirlamiyor olabilirsin belki ama eminim rengini, seklini, hangi kapagin nerde oldugunu hatirliyorsunudur. ustune gelenlere de kucuk bir not defteri ve kalem hediye edersen, kendileri istedikleri seyleri not alabilirler.
sol elimle el salliyorum, byee (sag elim mi yoksa bu:)

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Sevgili Miso,
Size "ebe" dedim. Bilmiyorum, iyi mi ettim. Bir itirazınız yoksa, katılırsanız sevinirim.

kecilerin cobani dedi ki...

miso, parmak gosterme sahnesini kafamda canlandirdim, cok guldum. deniz daha bu sabah 'coban, ben bil yeline uc yapmak istiyolum altik' (bunu soylerken ilk once isaret parmak, sonra da son uc parmak havaya kalkti); 'sıkıldım altik, üçü bil diye göstelicem, ben bööle istiyolum' 'tamam' dedim 'yavrum yaa, tamam, nasi istersen oyle goster sıkma kendini' (hatta bulutlari da fistik yesili boya luften.)
buyuyene kadar ve hatta halihazirda hep bir sayi seven= zeki, sevmeyen=aptal klasifikasyonu olmus da olmus. sıkılmışım ben de artık.
artik bu sartlama, bu cesit emsalle kiriliyor, buyrunuz =deli,miso....

Ali Kayhan dedi ki...

Ah sevgilimisohanım,

Bilmez misiniz ki insanlık binlerce yıl bir, iki ve çok'la idare etmiş, üçü, dördü, gerisini, en son da sıfırı sırf can sıkıntısından bulmuş? Ancak canı iyice sıkılıp aklını kaybedenler pi'ydi, e'ydi i'ydi uğraşmış. Onlar bile bizlere yıllar yılı ve hatta halen yuvarlatılarak öğretilmiş. Approximation çıkalı mertlik bozulmuş.

Hem biz size her fırsat bulduğumda çok zeki olduğunuzu söylemiyor muyuz? Parmak boğum birleşmesini her seferinde aynı coşkuyla izlemiyor muyuz?

Şimdi hiç bunları kendinize dert etmeye değer mi? Şu kısacık ömürler yeter mi?

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

bugün arçil, "karıncalar attıkları adımları sayabiliyorlarmış", dedi. "nasıl yani", dedim, attıkları trilyonlarca adımı düşünüp, "kaça kadar sayabiliyorlar?" kattrilyonlarca sayabiliyorlardır." dedi saf saf. "0"ı filan da icat etmişlerdir bunlar, dedim., gülerek. işin aslını daha öğrenmedim, bilim çocukta yazıyor sanırım. yani miso bir karınca kadar bile olamadın:)

ben de paradan, rakamlardan anlamam ama hala yaşayabiliyorum.

senin de çok sevimli olduğunu düşünüyorum:)

sevgilerimle.

miso dedi ki...

Sevgili, çok sevgili herkes,

Amma ben şimdi ne kadar mutluyum, ne kadar arşa değdi bu başım bir bilseniz. Tek tek cevap vermeyeceğim, coşkumu toplu ifade edeceğim.

Bildiğimiz üç kuruşluk İngilizce'yle çok şükür ayakta kalabiliyoruz, atılmıyoruz bu canım üniversiteden. Öğrendikçe de öğrenesimiz geliyor aslında, seviyoruz çok. Ama inanır mısınız ki sayıları da çok seviyoruz aslında. Tek isteğimiz biraz daha geniş bir hafıza sanırım. Yoksa (el-beyin disleksiyası dışında) dört işlem de fena gitmiyor. En azından yaşayabiliyoruz güzel güzel.

Bir de tabi seviniyoruz blogcuların dünya güzeli çocuklarının benzer durumlara muhteşem özgürlükler ülkesiyle cevaplar vermesine. Tabi ya, neden aklımıza gelmiyor bu özgürlük? O gece gelseydi aklıma, küsüp-üzülüp-yatakta kendime bile kıçımı dönüp yatmazdım; sevinerek yatardım. Bu post modern dünyada her şey yoruma bağlı sonuçta, öyle değil mi?

Ama tabi belki de en güzeli bize zeki olduğumuzu hissettiren dostlara sahip olmak. Evet, zaman zaman şüpheleniyoruz söylendiği kadar zeki olmadığımızdan; ve hatta biliyoruz bunun mümkün olmadığını ama seviniyoruz işte. Ne yaparsınız, insanlık hali :)

En son "tabi" de, uzakta olan, sadece bir kaç yazısından tanıyıp bu yaşımıza gelmemize rağmen derin hayranlık duyabildiğim birinden iltifat almanın verdiği dayanılmaz sevinç.

Son itiraf: Ben bu abdestle altı ay namaz kılarım.

Çok teşekkürler.

marruu

narsis dedi ki...

Asik oldugum tarihin nefret edilesi buldugum tarih ezberleme kismina tahammul edemiyorum. (history/date)

Ha bir de 8 yasindan beri kabusumdur, biri bana 7 kere 8 kac derse ulan 54 muydu 56 mi diye dusunup paniklerim. Bak simdi yazarken bile dusundum. Neyse onun haricinde matematigm aslinda cok iyiydi bir aralar. Simdisini bilemiyorum.

Bence sadece hafiza problemi efenim. Isimize cok cok gerekse ya da biz kendilerini cok cok gerekli bulsak elimizden kurtulabilecegini sanmiyor herhalde o sayilar. Peh!

uzay dedi ki...

mııırrr
seni okadar cok tanımak istedimki bu yazını okuyunca
konusrken harketli olmamı eleştirenler bolcana
ama onlar benim gibi güzel konusmadıkları için kıskanıyolar beni bizi..
sev beni misooo

miso dedi ki...

sevgili narsis7ekho,
bayıldım özgüvenine :) yeriz bitiririz biz o sayıları. tabi tabi, özellikle de benn.
marruu

uzaycımm, marruu,
belki istanbul'a gelebilirsem tanışırız, marruu marruu deriz. Kullan tabi elleri kolları, hayat orada bence.