12 Nisan 2007

Ne bu duygusallık?


Ilgaz arızada yine. 5 günlük Eskişehir seyahatinin cilası oldu bu. Halbuki ne kadar keyifli gelmişti çocuk, mutlu bir kuzu gibi hoplayıp zıplamıştı otobüsten inince. Bir saat sonra hararet yaptı. Gece en son 37.8’i gördük; anladık ki Bahadır Bey yolları göründü bize.

Bu Bahadır bey bize ODTU medikosunun bir armağanı. Şimdiye kadar medikoda kendimle ilgili sevk almak dışında bir şey yaptırmışlığım yok ama 2003 Ekim’inden beri Ilgaz’ı her arızasında götürüyorum. 2003’de kendi doktorumuzu bıraktığımızda vizite ücreti 80 liraydı (ya yazarken bile elim titredi). Tamam, hiç bir şikayetimiz olmadı, çok ilgiliydi, çok şefkatliydi ama cebimizde bir kara delikti. ODTU’ye geçince bu konuda çok rahatladık, farkı hissetmek harika geldi. Bu Bahadır beyimiz de süper bir insan. Gülebilen bir doktor, çocuklarla ilişki kurmayı beceriyor, Ilgaz kurulan soru-cevap ilişkisinin sonunda kendisini normal bir insan sanıyor. (Odadan çıkınca da bana bir poz, bir caka yarabbim; zannedersin Birleşmiş Milletler toplantısından çıkmış uzman şahsiyet)

Bahadır Bey bu Pazartesi de çok şekerdi. Uzundur görmediği, hasret duyduğu arkadaşı Ilgaz’a son derece içten davrandı. Bir de Ilgaz’ın sınıf arkadaşı olan oğlu Yalın hakkında bilgi sızdırmaya çalıştı. Yalın son iki haftadır okula gitmek istemiyormuş, sabahları duygusal anlar filan. “Yalın’ın anlaşamadığı biri mi var Ilgaz’cım?” anlamına gelen bir şey sordu Ilgaz’a. Ilgaz başı yanda, gözleri hafif yukarı bakar halde 15 saniye düşündükten sonra, kendinden son derece emin bir şekilde, “hayır,” dedi. Ben pek anlayamadım; biliyor da çaktırmıyor mu, yoksa cidden bir şey yok mu kestiremedim. Az sonra ben de farklı kelimelerle aynı soruyu sordum. Bizimki bu sefer hemen, “benim bildiğim bir şey yok,” dedi. (Bana biraz da posta koyuyor gibi geldi. Havalı bok. İnce ayar vakti geldi sanırım).

Aynı gün akşam derse gitmeden önce iki saatliğine Ilgaz’ı kreşe bıraktım. Gittiğimizde çocuklar bahçede çığlık çığlığa oyun oynuyorlardı. Tam ayrılıcam, koala pozisyonuna geçti beyim. “Ben ağlamak üzereyim,” diyor; surat buruşmuş, gözler-burun kıpkırmızı. Bu tip durumlarda, “oolum noooldu?” bizde hiç işe yaramıyor. Sarıldık bir süre, öptüm, kokladım, o da beni öpüp kokladı. (Hayır, hayır, ben ağlamadım). Sonra kendisini hazır hissetti ve öğretmeninin elinden tutup gitti.

“Kendini hazır hissedebilme” ritüeli bu Ilgaz’ın. Bir de haber vermesi bana çok acıklı geliyor. Çok hüzünlü. “Ben ağlıycam, neden bilmiyorum, biraz destek olur musun, biraz yakın durur musun? Dokunmak çok iyi geliyor.” Kullandığı kelimeler az çok bunlar. Buna bayılıyorum, hüznü nefesimi kesse de buna tapıyorum. Büyümek böyle bir şey sanırım; çoğumuz bu kelimeleri ve hassasiyeti yitiriyoruz ne yazık ki.

Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Çünkü dokunmak kadar beni iyileştiren başka bir şey yok.

12 yorum:

kıvır dedi ki...

Aynı annesi gibi ne hissettiğini bilebiliyor.Sanmıyorum bu özelliğini kaybedeceğini.Büyüdükçe belki seçeceği kelimeler değişebilir.Mükemmel bir çocuk yetiştiriyorsunuz.

Fırsat olsa da keşke görebilsek Ilgaz beyi, dünya sorunlarını tartışsak çocuk görünümlü uzman beyimizle:)))

Adsız dedi ki...

çok güzel bi yazı olmuş. Ilgaz'ın o halini görmeyi istedim bi an hayal ettim, pek de dokunmatik bi insan olmamama rağmen ben bile sarılmak istedim. Umarım başarabilirsiniz...
isolatedpr

Elif Derviş dedi ki...

Onu da seni de yeriiiiiiimmmm :)) Çok seviyorum sizi, iyi ki varsınız :) Canım benim..

Lapis lazuli dedi ki...

Beni de cocuklarima dokunup sarilmak/ onlarin bana dokunup sarilmasi kadar iyilestiren baska hic bir sey yok :) Butun anneler boyle hisseder sanirim, bize buyuk sans, zenginlik bu :)

Adsız dedi ki...

yerim ben o koalayı :)
uzay

Adsız dedi ki...

Benim oglum agladiktan sonra bana inci inci gozyaslarini gosterip: aaladim annecim, diyor. Sariliyoruz, boyle basini arkaya atiyor, gozlerini kapatiyor, ben de onu opuyorum bol bol. Birgun izin vermeyecek. :o(

www.elifsavas.com/blog

uykucu dedi ki...

canım ya!! berkayda yine hasta yatıyor evde ne zaman düzelecek bunlar? bizde kötü olduğumuz durumlarda (benim kızdığım yada ağlama moduna geçtiğinde)gel sarılarım berkay diyorum hemen koşup gelip sarılıyor karşılıklı sırtımıza pıt pıt vuruyoruz herşey düzeliyor.

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

En iyisi çocukla büyük insan ilişkisi kurabilen yetişkinler.
Bir de bu yetişkin, çocuğunuzun doktoruysa, şansınız katlanıyor.
Geçmiş olsun, zaten, öpüp sevince çoğu arıza düzeliveriyor, kendiliğinden.

Adsız dedi ki...

:)
:( Güleyim mi üzüleyim mi bilemedim.
Yani hislerimde Ilgaz kadar tutarlı olamadım yahu.
Ben de dokunmayı çok seviyorum Misocuk.Annem bize yeterince dokunmadığından içimde bir uktedir bu.Ortaokulda iken her gün okula giderken ve okuldan eve geldiğinde annesini öptüğünü söyleyen bir arkadaşıma"hergün öpülmezki,ne gerek var?Biz bayramdan bayrama öperiz annemi"demiştim:(((
Oysa şimdi Kuzularla dokuna dokuna,vıccık vıccık olana kadar sırnaşırız.Dokunmak güzeldir,güzel.
T.

Adsız dedi ki...

Tatlım bu arada bloger Türkçeleşti hebrin var mı bilmiyorum ama.İstersen dil ayarını Türkçe yapabilirsin.Yoksa branşından uzaklaşmamak için böyle mi kalacak:)))T.

miso dedi ki...

Canım Kıvırım,
Mükemmel çocuk yetiştirme işinin uzmanı senin o güzel annen. Danışmak lazım bol bol, evdekini garantiye almak lazım :)

Merhaba Isolatedpr,
Başarabileceğimizi düşünüyorum çünkü ben çok dokunmatik bir insanım. Ilgaz karizmayı çizdirmemek adına beni ittirmeye başlayana kadar devam edecektir en azından :)

Sevgili deli ve uzay,
Yeyin tabi, kendi malınız gibi yeyin. Ye ye bitmez bunlar :)

Sevgili cano,
Anneler gerçekten de bu anlamda çok şanslı. Çektiğimiz sıkıntıya karşılık bir tür ücret olabilir mi acaba??

Sevgili elif,
Evet haklısın, bir gün izin vermeyecekler. Çünkü o zaman başkalarını öpebilmenin yolunu bulmaya çalışıyor olacaklar.

Figencim,
Kötü haber, bunlar hiç iyileşmiyor yahu :( Ne defolu çocuklar doğurmuşuz :) Uyuzlar...

Sevgili ekmekçikız,
Dokunmanın büyük etkisi var gerçekten de. Doktorumuza da teşekkür ediyorum binlerce kere. (O bilmiyor ama olsun)

T'cim,
Meslek icabı İngilizcemi her daim taze tutmak ve ilerletmek adına blogumu Türkçe yapmayacağım. La la la, şa la laa... (Ya ben daha yeni blogger zımbırtısına bile geçemedim, kabul etmiyor beni mikrop. O yüzden yeni blogger'a geçtiğimde olacak herhalde bu da) Bu arada annen size dokunmamakla ne çok şeyi yitirdiğinin farkında mı acaba? Umarım değildir; katlanılmaz bir şey çünkü.

marruu

Adsız dedi ki...

mişo cum öncelikle geçmiş olsun ardından da


yaaaaaaaaaaa bana ne bana ne bananeeee


bende ılgaz ı görmek istiyom
köşenin delisini feci kıskandım...

ılgazı alıyım böyleee dizlerime yatırayım
mıncık mıncık yanaklarını sıkayım burnunu sıkayım istedim okurken

kaldıki ben çocuk 6 lı yaşlara gelmeden kolay kolay kucağına almayan bir tip,im...
ama öyle işte en kısa sürede düzelmesi dileğimle