11 Temmuz 2007

Dışarı bakıyorum

Eski pabuçlarımı çıkartıyorum ayakkabılıktan. Bir kutuya koymuşum; ne zamandır ellemiyorum, bilmiyorum. Yenilerini giyesim yok hiç. Gidip duş alıyorum, ama sonra evden çıkamıyorum. Kuaföre gidesim de yok. Düğüne gidilecek oysa ki. Herkesin kafa tas gibi olur şimdi, hiç bir tel serbest kalmamacasına kazık keser o saçlar, omuzlarla birlikte uygun adım dönerler sağa sola. Yok gidesim işte oraya da. Kuaföre gitmiyorum, kendim bir şeyler uydurlayıveriyorum.

Ilgaz’ı annemlere bırakıyoruz. Arabaya biniyoruz. Artık hep sağa baktığımı farkediyorum. Camdan dışarıya, ileriye. Ama öne değil, yana, çapraza. Bir yere giderken uzundur böyle yaptığımı farkediyorum. Pek konuşmuyoruz. Her zamanki gibi. Artık konuşma beklentim yok zaten. Kabullendim çoktan. Birini değiştirmeye çalışmak beyhude. Bir de haksız bir çaba bir yerde, bencilce hem.

Düğünde erkek tarafıyız. Kuzenimin kayınbiraderi evleniyor. Gelin hanım Trabzonlu. Önce karışık dans ediliyor. Sonra oğlan tarafı halay çekiyor, ama ne güzel halay. Halay başı gencecik bir kız, peşi sıra elli kişiyi sürüklüyor. Sonra anons yapılıyor, “kız tarafı horon tepecek,” deniliyor. Sahneye çıkıyorlar. Ne kadar sert bir oyun bu yarabbim. Eller havada, eller yerde, sağa dön, sola dön, vur ayakları öne git... Bu gece zaten hafif hafif çırpınıyor içim, bu sertlik beni baştan aşağıya sarsıyor. Neredeyse ürküyorum. Sonra kadınlar geri çekiliyor, ortada erkekler kalıyor. Kolbastı oynayacaklarmış, öyle deniyor. Halka oluşturuyorlar. İki kişi ortada kalmış, elleri ayakları bambaşka ritmlerle oynayarak dans ediyorlar. Birbirlerine yaklaşıp aniden uzaklaşıyorlar. Sonra birdenbire birbirlerine omuz atıyorlar ve silah sıkar gibi yapıyorlar. Ve o bacakları hiç durmuyor. Ve elleri. Halkayı oluşturanlar gözlerini ayırmadan ikiliyi izliyor. Ve ritim tutuyorlar el çırparak. Kısa kalın parmaklı, geniş ayalı elleriyle. O ikili gruptan çıkıyor, bir başka ikili giriyor içeriye. Yine aynı oyun. Bir tür ayin gibi bakıyorum gruba. Bir yandan derin bir merak ve hazla seyrederken, diğer taraftan içimdeki korku sabit bir şekilde, usul usul dalgalanıyor.

On buçuğu geçerken ayrılıyoruz. Bu pabuçları bir daha giymemeye karar veriyorum, ayaklarım garip bir şekilde acımış. Eve kadar hep sağa doğru, dışarıya bakıyorum. Arada camı açıp biraz nefeslendikten sonra kapatıyorum camı. Yüzüme vuran rüzgar bile huzursuz ediyor bu gece. Bu gece bir yerlerde yalnız oturmak iyi gelecekmiş aslında, onu farkediyorum.

En iyisi gidip uyumak olacak sanırım.

Hiç konuşmadan.

16 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

Yazını okuyunca çok şey geçti aklımdan aslında Misom... hüznünü, kalbinin engellenemeyen kıpırtılarını ama bir o kadar da durulmaya yakınlığını boğazımdaki bir düğümde hissettim...ama dilimin ucuna gelen bir sürü "mantıklı insan olmaya çalışan Elif" lafını etmek istemedi canım. Sıkıldım bir an kendimden. Sadece "Seni çok seviyorum" demek istedim...Mutlu olmanı, hak ettiğin kadar mutlu olmanı o kadar çok istiyorum ki... o (sanırım) doğuştan hüzünlü gözlerinin dalıp gittiği çapraz camın karşısına geçip gözlerimi pörtletip güldürebilmek istedim seni...yani bunun seni güldürmeye yetebilmesini...biliyorum gülerdin, ama ağlardın da... "yetmiyor" derdi ağlaman bana... "bu değil o camın ardında aradığım"... sağ cama yapıştırılmış bir kamera olmayı istedim, ve çektiklerimi sol tarafın tam öne, yola bakan yerine yansıtmayı... belki anlar da döner sana bakar, hüznünü görür diye... onu sevmediğimden değil, seni çok sevdiğimden...

miso dedi ki...

canım deli,
başka ne yazabilirdin ki? Bak ağlattın misoyu gene :)

Seni çok çok seviyorum. Ve çok özlüyorum. Canımın içisin sen benim.

marruu

uykucu dedi ki...

misocum erkek bunlar değişmezzz.iyice inandım mars ve venüs olayına .kendi formülümü önereyim sanada: bazen ''amann boşver kendi hayatını yaşa olmazsa olmaz ''diye boşvermişlik komedyası.bazen işe yarıyor beynin her dakika aynı noktada olmayınca sakinleşiyorsun. bak düğün iyi gelmiştir.bende keşke bir karadenizliyle evlenseydim demiştim o tür düğün görünce:))

Adsız dedi ki...

saniyeler dakikaları kovaları
ve ardından nihayet saat göründüğünde yazmak istedim düşünsel ifademi ama olmadı...

kelimelerin kifayetini yitirdiği zaman dilimlerinde boğulan bir sen vardın ....


ne beni boğdu yalnızlık ne başkasını olmadı....

kurtarmadı can simidi bu kez ...

daldım gittim....


hak eden ile etmeyen arasındaki o inanılmaz uçurum belirdi hayalimde hatta gözlerimin öönünde adım atsam yutuverecekmiş gibi.....


sonra karşı tarafta bembeyaz uçum uçum elbisenle sen...

anlatmak ister gibiydi içinde ki hüznü dalgalanan eteğinin her buklesinde...

duyan olmadı sessiz feryadını benden başka gibime geldi

sonra anladım başkası yoktu
bu benim rüyamdı ve senden başkası yoktu hüznüne tanıklık eden....


sonrası...

sonrası yemyeşil bir çayır
zihnimde şekillenen

saçları neredeyse gözlerini örtmeye başlamış bir oğlan çocuğu koşarak sana gelen

bir umut ,bir sevinç, bir mutluluk abidesi gibi yanıbaşında dikilen....


sorunsuz ve sonsuz sevgi ile kalman dileğimle.....

Elif Derviş dedi ki...

Ben de seni çooook seviyorum ve özlüyorum... tatile gidin gelin de bi, görüşürüz elbet :) İyice dinlen, çok yüz, açıl iyice tek başına yüz, ooooh en güzeli :)) Sonra bikaç kulaç da benim için at, göbeğim erisin diye hihi...bi de biliyorum sevmezsin ama sıcacık güneşin altına uzanıp kapat gözlerini ve hayal kur....ama uyuyakalma sakın pişersin mazallah!! Bi de...açıl dediysek çok abartma, göz görebilsin yani seni...sen şimdi tutup kaçar gidersin falan... :) Of Allahım ne sağlamcı bi insanım ben böyle....çok sıkıcı, ama bizim gibilerden de lazım napçan :D MUCK!!

Adsız dedi ki...

O sahneleri seyredebilmeyi ve hatta ortaya atlayip katilabilmeyi isterdim.

Aslinda hayat bu kadar olmali: vucudun dans isteyecek, pagan danslar oynayacaksin, sevismek isteyecek, seviseceksin, konusmak istemeyecek, altinda mana aramadan konusmayacaksin. Bu kadar basit olacak. Ben bundan yanayim da, etrafimda derin dusunen cok. O da beni derin dusundurtturuyor. Sonra bir bakiyorum, ben de hayattan cikip b.ka batmisim.

Detay metay istemiyorum ben yaaaa... Okurken, seyrederken, yazarken entellektuel dusunce vesaire guzel de, fiziki hayatim daha basit olsa olmaz mi?

www.elifsavas.com/blog

kedi dedi ki...

"Yeni yazı da yok.Nerelerde bu Misocuk?"
diye düşünüyordum ki sen hep sağa doğru dışarı bakıyormuşsun:(((
Bir gece bir yerlerde yalnız oturmanın iyi gelmesi dileğiyle....(Gıdışından öpsem iyi gelir mi ki?)
Biyo(Ex T.)

buucuu dedi ki...

ne kadar, ne kadar haklısın...
kısa cevaplar, özet, yüzeysel anlatmalar, hatta belki onlar da yok. Yalnızlığa düşüyor insan.
En kötüsü de en ufak şeyi bu kadar coşkuyla yaşayıp, 10 katı coşku ve şevkle anlatabilen biri için :(
canım ablacım, ihtiyacın olan 1 haftalık eğlence değil biliyorum ama bi gel buraya, hamileliğinde cem yılmaz izlerken az kalsın doğuracağın gün gibi güldürücem seni işallah.
Gel hadi, internet cafelere götürcem seni :)

Öykücü dedi ki...

Bu yazındaki sorun bir önceki gibi çözümsüz değil.

Sevgiler

Mehmet Nail dedi ki...

Sevgili Öykücü,

Bir önceki yazıda da çözüm var.
Sorun varsa çözüm de olmalı.
Çözüm ne kadar çözer,bilinmez.

Miso,sen evlendirme memuru olarak dünyaya gelmeliymişsin.Ne çok düğün.Akraba , konu komşu düğünlerine dış'a bakmak yerine, kendi düğünündeki güzel anları yazman,içine bakarken arabadaki eşinin de içine bakıp yüzüneyüreğine gülümsemen ağlaman, mantığın dışında nedensiz tirink diye içinden geldiği gibi sessizliği bozman ...mümkün..değil mi..çözüm mü bu dediğimö.Sorun yok ki, yaşlanıyorsun sadece:)

elektra dedi ki...

miso kedim,
kedim dedim bu sefer değil mi? neden ki?
çok mu cüretkar oldu acaba?
olmadı yahu, öyle demek istedim. arabanın baktığın tarafından yüzünü gördüm de, böyle demek istedim.
dur ben sana bu karadenizlilerle ilgili komik bir şey anlatayım.
yani bana göre komik:)
batı karadeniz'de bir yerde bizim ailenin yazlığı.
üniversitedeyim. yaz ortasında dönüp büt çalışacağım.
iyi... olur... öğrenciliğin şanındandır.
bizim yazlığın olduğu köyün oradan adapazarına minibüsle gitmek gerekiyor o zaman.
minibüsün şoförü daha bir orta karadenizli anlaşılan. yani ben burnundan anladım.
yolculuğun başında bir kaset taktı teybe, 1:30 saatlik yol boyunca kemençe eşliğinde şu minvalde bir şey dinledim:
' rizeye açıldı çaykur binası
çaykurun kızları başim belası
vic vıc vıc vıc....
rizeye açıldı çaykur binası....'

bayılmadan önce aklımda kalanlar budur.:)
şimdi yazarken pek komik gelmedi, bir de gıdıklayabilirim. çok süper bir harekettir o da:)
mırrr diyorum. acıyan yerlerinden tüylerini okşuyorum.
sevgiler...

uzay dedi ki...

cok garip hiç görmedigim seni gözlerindeki hüznü saga dönük basını hayal ediyorum bi kaç dakikadır..içimde yıllardır saga bakan anneme üzülen noktaya batıyo bu hayal ürperiyorum..anneme hep bunu dediğimde aynadan seni kesiyorum haberin yok diye geciştirirdi..hadi döndür su basını!mırrr

Elif Derviş dedi ki...

Ya bütün Karadenizlilerden (annemden de bu vesileyle) çok özür dilerim ama....ben kemençeden nefret ediyoruuuum :)))))))) O nasıl bir ses yahu...

Öykücü dedi ki...

Sevgili Mehmet Nail,

Çözmeyen çözüm olur mu:)Çözüm önerisi olur çok çok.

weiss und schwarz dedi ki...

miso ya ben de senin gibi üzülüyorum,kırılıyorum,o uzak noktaya bakıp inciniyorum ama tek farkımız var senin gibi yazamıyorum,taşamıyorum,taşıyamıyorum.
umarım daha iyisindir.

miso dedi ki...

Sevgili Figen,
Bilmiyorum, farklarımız konusunda haklısındır belki :( Ama inanır mısın, ne annemin kuzuların kuzusu büyük dayım, ne de diğer güzel örnekler beni bir Karadenizliyle evlendiremezmiş. Adam beni üçüncü gün keserdi :)

Sevgili Diagonel,
Hay allah, benden de hüzünlü yazmışsın. Ama biliyor musun, kendimi o bembeyaz, uçum uçum elbiseyle düşününce moralim düzeldi birden. Saçlarım da uçuşsa öyle...

Canım deli,
Ben çok açılamam öyle. Yorulurum hemen. Daha doğrusu açılırım da dönemem. Döneyim değil mi? Evet evet, en iyisi kıyıda çimmek :)

Sevgili Elif,
Ne diyeceğimi bilemedim. Evet, sanırım hayat bu dediğin gibi olmalı, ama ben bu hayatı ne kadar sürdürebilirim bilmiyorum. Galiba hiç birimiz sürdüremeyeceğimiz için bu hale getiriyoruz.

Tcim,
Yeni bir sayfa ha? Kutlarım. Tabi ya, bu yakışır sana :) Gıdış mı? Gurrr gurrr da öterim ben o zaman :))

Burcum, canım,
Geliyorum. Bol bol dedikodu noooolur :) Dertleşelim bir de aynı bollukla. İnternet cafe mi dedin? Koşuyorummm.

Sevgili Öykücü,
Sanırım bu bir sorun değil, bu yalnızca bir yapı farkı. O yüzden de ne çözmek mümkün, ne de çözmeye çalışmak anlamlı.

Sevgili Mehmet Nail,
Yazınızı okuyunca kendimi evlendirme memuru olarak hayal ettim ve acayip güldüm. Üzerimde o cübbeyle annesinin pabuçlarını giyip dudaklarını entel bıyık ve sakalını andıracak şekilde rujla boyayan kız çocuklarına dönerdim herhalde. Bir de ben her düğünde ağlarım. İşten atılırdım sanırım, değil mi? Ve bir şey daha söyliycem. Yaşlanıyorum gerçekten de sanırım. Nereden mi anladım? Fevkalade bozuldum bu yoruma. Sevgili mnnş, yazmayınız kedilere böyle şeyler, aldırmamış gibi yaparlar, sonra bir bakarsınız bir köşeden size pıhlayıp duruyorlar :))

Sevgili elektra,
Tabii ki misokedim diyebilirsin. Ben de önünde güneşe yatan kediler gibi sırtüstü yatıp sevilmeyi beklerim o zaman :)Acıyan yerler iyileşti; kedilerin inanılmaz gücü diyorum. Karadeniz hikayene öldüm gülmekten. vic vic vic cidden doğru yahu. Kemençe sesi bence de öldürücü . Ki yaylı sazlara hastayım yani :)

Uzaycım, mırrrr,
Canım annen. Anneler böyle galiba. Demek seni kesiyormuş. Ben de yan taraftaki genç tipleri kesiyorum zaten. Bir de öyle hüzünlü duruyorum ki havam olsun. (Yemedin, di mi)

Weisscim,
Sen de yazabiliyorsun inan. Ve bir çok yazın da çok güzel. Taşmak istiyorsan taş. Taş da gör bakalım neler oluyor. Ben taşınca neler olduğunu biliyorum çünkü.

marruu