8 Ocak 2009

Yoksun adamlar


Başka şehirde okumak zordu bana. Evet özgürdüm, hesap kitap kendimeydi çoğu zaman; ama zordu işte. Yurtta kalmak da öyle. Yollarda sürünmedim okula gidip gelmek için; ki İstanbul söz konusu olduğunda bu inanılmaz bir hediyedir insana, ama zordu işte. Eğlenceden, gülmekten çatladığım anlar oldu olmasına da... Bazen kendimi bile görmek istemezken odada 8 kişi olmak zordu.

Eve çıkmak isterdim deli gibi. Şöyle ayağımı uzatayım, istediğim zaman söndüreyim ışığı, arkadaşlar gelsin gitsin... Ah bir de sevgilim olsa, bir de sevgilim gelse... Bize özel, başkasına mahrem her şeye tanık olsa o evim... Miso’nun kuraklığı, ilişkilere dair korkaklığı yüzünden hiç bir sevgiliye tanık olamayan evim de oldu, hiç bir zaman bitmeyecek sandığım aşkımı her bir köşesinde yaşadığım evim de.

Ne kadar mutluydum ben o evde, ne kadar aşıktım. İçim uçuşuyordu sevgiden aşktan. Pastane köşelerinde milletin anlamaz, kınayan bakışlarına maruz kalmadığım için ne kadar şanslıydım. Bu kadar güvenli bir ortamda yaşayabildiğim için sakin sakin, hoyratlığa kaçmadan, incinmeden öğrendim-yaşadım her şeyi. Ve o adamla evlendim ben. Hoş, evlenmesem de o ev yine aynı büyüyle ve güzellikle içimde kalırdı hep; çünkü o ev beni ben yapan yer olmuştu.

Ben çok şanslı bir misoydum işte, çook. O ev hiç bir zaman başıma geçmedi. O evin delik doğalgaz boruları yoktu. Tüpümüz de balkondaydı; başımıza hiç bir şey gelmedi. Gelseydi; bizi evde, salonda iki ayrı koltukta televizyon seyrederken bulsalardı... Ya da bizi yatakta bulsalardı... Ve böyle çirkin ağızlarını doldura doldura, çirkin çirkin konuşsalardı... Yaşadığımız hiç bir şeye saygı duymadan, mutluluğumuzu, bunun kendi tercihimiz olduğunu zerre kadar hesaba katmadan yaftalasalardı... Zaten paramparça olan ailelerimizi bir kere daha yaralasalardı...

O Bilkentli çocuklara yaptılar bunu. Hiç utanmadan hem de. Utanmazlar zaten; bütün yaşadıkları, bütün hesapları diğer dünyaya dair pazarlıklarıdır. Başka hiç bir şeye veya kimseye saygı veya sevgi duymazlar.

Kurak memleketin iğrenç adamlarıdır onlar.

Her şeyden yoksun olan, ve etraflarındaki herkesi aynı yoksunluğa mahkum eden.

marruu

12 yorum:

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Onlar öyle şartlanmışlar, akılları başka türlü çalışmıyor, gözleri bizim gördüğümüzü görmüyor, sonra da "yanlış anlaşıldım, öyle dememiştim" deyip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar.
Yazık onlara...
:(((

gaykedi dedi ki...

o garabet herifin istifası bile yüreğimin kırkınlığını, öfkemin ateşini söndürmedi, o insanlardan o kadar çok var ki miso, nasıl yaşayacağız bir ömür onlarla, nasıl ağızlarının salyalarını toplamalarını sağlayabiliriz, nasıl daha insan yapabiliriz ki onların hepsini :(

Asortik Krep dedi ki...

Ne güzel bir yazıydı bu :) Söylenmiş çirkinliklerin üstüne güzel bir yazı hem de..

Adsız dedi ki...

yoksunlardan ve yokluklardan uzak bir dünyada yaşaya bilmek isterdim ama maalesef istemediğin ot bahçende biter hesabı istenmeyen hangi durum varsa tamda göbeğinde olmak mecburiyetimiz var ....
yazında anlattıklarına eklenebilecek anlamlı bir kaç kelime dahi bulamadım öylesine güzel öylesine özeldiki sadece belirtmek istedim

şule dedi ki...

ne guzel yazmissin...ve gaykedi de ne dogru soylemis. o adamin istifasi bile hic bir anlam ifade etmedi. soylenmis soz tum cirkinligiyle duruyor cunku...

elektra dedi ki...

ben en çok o gözü yaşlı görüntüsüne tükürmek istedim sanırım. ' ah kimse görmesin böyle bir şey çok fenaydı çooook ' dediği anda refleksif olarak bir yöneldim ekrana, ama televizyonuma acıdım...bunlar nerden öğreniyor bu ilginç bir biçimde ıslak değil de, yağlı bir biçimde alt gözkapağı torbalarına kadar ağlamayı >:

Elif Derviş dedi ki...

:( ben hala inanamıyorum o çocukların öyle pisi pisine gitmiş olmasına. O adam ve onun gibilere de edecek laf bulamıyorum.

Bu arada eklemeden geçemeyeceğim, çok güzel bir yazı olmuş bu...ve diagonal'in dediği gibi "çok özel"...hem gülümseten, hem iç burkan, heem çok şey anlatan hem bir şeylerin üstünü örten...

Lapis lazuli dedi ki...

Ne guzel yazmissin Miso!
'Gelmiyor musun Turkiye'ye, hic mi, yaz tatillerinde bile mi' diye saskinlikla soranlara ne ucundan anlatabilecegimi bilmiyorum ben, o carkin icinde yasayanlara, yasamak zorunda olanlara haksizlik etmeden soylenecek sozu bulmakta zorlaniyorum, ben o ulkede yasanan cirkinlikleri gormeye, duymaya tahammul edemiyorum artik, otuz yasima kadar gorduklerim yetti...Turkiye'ye dair sevdigim hersey cocuklugumda kaldi sanki!

Adsız dedi ki...

özledigim misoo bu yazıyı yazannn..
yazının konusuyla ilgili ise tek kelime etmek istemiyorum içim acıyor susuyorum

Adsız dedi ki...

Ne güzel yazmışsınız Miso Hanım, da keşke o iğrençliğin konusu bile geçmeseymiş bu yazıda...

evinkedisi dedi ki...

Döktürmüşsün yine Miso'm ama döktürmek için değil, içinden geldiği gibi o kadar samimi ki...İnsanların özgür olduğu bir Türkiye olacak mı acaba günün birinde? Cehalette büyük bir kendine dönüklük bencillikte vardır aynı o herifteki gibi, o çocukları görüp kendi çocuklarının o kadar iffetsiz(!) şerefsiz (!) olmadıklarına şükretti anladın mı, kendini tutamadı, o kadar çoklar ki aslında kendinden insanlarla odasında osurur gibi koyverdi işte ne yapsın?!

miso dedi ki...

Sevgili ekmekçikız,
İşin içinden çıkamıyorlar ama, öyle değil mi? Zaten o kadar insanı bir kere daha incittikten sonra çıksalar ne olur,çıkmasalar ne olur? Hem onlara, hem bize yazık.

Gaykedicim,
İstifa neye yarar bunlardan o kadar çok varken? İnan nasıl yaşayacağız, sevdiklerimizi onlardan nasıl koruyacağız bilmiyorum.

Asortik krep,
Çok teşekkür ederim. Böyle düşünmene çok sevindim. Çirkinlikleri örtebilsek keşke.

Diagonalcim,
Hangi biri söyle bana? Bunlar ne yazık ki her yerde bitiyorlar. BAzen insanın ailesinde bile olmuyorlar mı? Tam pııhhhlık bir durum. Güzel sözlerin için de teşekkürler.

Şulecim,
Söylenmiş söz, o pırıltısı eksik surat ve diğer her şey ne yazık ki tüm çirkinliğiyle asılı duruyor. Ve tehditini her an hissettiriyor bizim gibilere.

Elektracım,
Bunlar hemen ağlar da böyle cidden. Ve dediğin gibi yağlı yağlı ağlarlar, yalan yalan. Neye fena dediği de tartışılır tabi.

Delicim,
Ne fena di mi böyle pisi pisine gitmeleri? Geçen sene de o çok sevdiğimiz hoca direkten dönmüştü hatırlarsan. Beğendin demek yazıyı; sevin miso, sevin :)

Lapiscim,
Gelme Türkiye'ye diycem, çok sert olacak. Gel diycem, göreceklerin duyacakların belli. Ne yazık ki bizim gibiler, bizim gibi yaşayıp hissedenler o kadar az ki :( Ne desem boş.

Uzaycım benim,
Çok sağol, çoook.

Metin bey,
Aslında o kadar kendiliğnden gelişen bir yazı oldu ki bu, engelleyemedim. O çocukların sıkıntısını içimden atamadım bir türlü. Kendime dair kabuslar kurgulayıp durdum, o güzel evde başımıza neler neler gelebileceğini düşünmeden edemedim. Sonunda da yumurtladım işte:)

Kedicim,
Evet, çok samimiydim:) İnsanların özgür olduğu bir Türkiye mi? Asla olmayacak. En önemli sebep de dinimiz. Çünkü asla yaşayamayacak olduğumuz bir din reformu var. Hep diğer tarafa dair hesap kitap, hep "yok aslında böyle değil harika bir din ama yanlış yorumlanıyor işte"ler. Ve ne kadar doğru demişsin; aman çok şükür başıma gelmedi düşünceleri hakkında. Osuruk? Ya çok güldüm, cidden.

marrruuu