7 Şubat 2010

A ms ter dam 2


Burcu’yla böyle gezmekten hoşlanıyoruz biz. Bir yere git, çık, sonra hemen başka bir yere koş. Zaten bir kaç günlüğüne gelmişiz, muhtemelen bir daha da gelemeyeceğiz; gelsek de beraber olmayacağız... Vakit kaybetmek niye! O müzeden çık bu müzeye koş, ay şu binaya fırla kıvamında gezip duruyoruz.

Amsterdam’ın tümü bir dekor gibi. Mega Lego kent :) Evler muhteşem, dokuyu bozan hiç bir bina yok. Yüksek bina hiç yok. Örneğin Prag’da eski kent böyleydi; yeni kente geçildiği anda bildiğimiz modern şehir görüntüsü başlıyordu. Veya Barselona: Evet, şehrin planının usta kişi Gaudi’nin ellerinden çıkması şehri son derece olumlu etkilemiş ama bir sürü yüksek bina etrafta cirit atıyordu neticede. (Yük. Mimar Misomiso bildirdi) Amsterdam ise çekilmekte olan film için kanalların etrafına indirilmiş dekorlara benzeyen ev dizileriyle dolu. Muhteşem renkleri, nefis çatıları olan, pencereleri birbirinden farklı bir sürü ev. İnsanların yaşadığı gerçek evler. Kendi kentlerimizin ne kadar zevk yoksunu, ne kadar sakil olduğunu düşünmeden edemiyorum. Ne yazık ki. Ne yenisini becerebiliyoruz, ne de eski ve güzel olanı korumayı :(

Ve fekat sonradan kanalların hemen dibindeki bu eski evlere sahip olmanın bir bedeli olduğunu öğreniyoruz: Kedi kadar fareler. Her yer çok eski olduğu için, ve kanallar çok müsait olduğu için evlerde cirit atarmış kendileri. Gördüğüm anda korkudan bayılacak gibi olduğumdan bir an için nefesim kesiliyor ama otelimiz yepyeni ve odamız dördüncü katta ve zaten biz de gece klozet kapağını kapatıp yatıyoruz diye avunuyoruz.

Perşembe sabahı Anne Frank’ın evine gidiyoruz. Oyununu okutmuştum zamanında. O zaman da çok etkilenmiştim ama gerçek mekanda olmak çok farklı bir duygu tabii. İki yıl boyunca bir yerde çıt çıkartmadan yaşamak... Suyu kullanmadan, yere bastığında eski ahşap döşemeyi gıcırdatmadan, hiç konuşmadan günü geçirmek. Ancak akşam olup da alt katlarda çalışan insanlar binayı terk ettiğinde normal bir insan gibi yapabilmek. Ve hala nefes alabildiğine, Auschwitz’e sürüklenmediğine şükretmek... Akla hayale gelebilecek en büyük kötülüklere insan kadir. Başka hiç bir varlık bu kadar kötü olmaya muktedir değil çok şükür.

3 yorum:

kıvır dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
kıvır dedi ki...

Prag, Barselona, Amsterdam

Sıradaki...

:)

Vbseo-tr dedi ki...

güzel anlatım :)