9 Şubat 2011

Caz...

Caz...

Çarşamba gecesi müdürüm dedi ki, miso, dedi, Cuma gecesi bizim şirketin sponsor olduğu bir etkinlik var, gidelim mi? Davetiye kapayım mı? (Müdürüm hiç öyle der mi? Ben böyle aktarıyorum durumu) Ne etkinliği müdürüm? dedim. Ankara caz festivalinin açılış konseri, dedi. Hava kuvvetleri komutanlığı bandosu çalıyormuş. (Tamam, peki, biraz hafife alır bir tarz bu, bando mızıka gibi, ama cidden hafife almıyorum, süper çaldılar.) Aa iyi, dedim. Başka? Başka bir de Fatih Erkoç söyleyecekmiş, dedi. Aa iyi, dedim. (Ben sürekli şaşırıp, sonra da aa iyi çekiyorum farkettiyseniz. Durum tamamen bilgisizliğimden kaynaklanıyor. A iyi dersem durumu kurtarabilirim belki...)

Cuma gecesi gittik. Bir sürü harikulade insan seyirci olaraktan gelmiş. Özellikle de müdürümün iş yerinde çalışan bir demek geyik. (Bir kısmı cidden iyi, bir kısmı direk dalağa çalışıp şişiriyor.) Önce bando çaldı, ama süper çaldı. Biraz tabi “rahatt, hazzroll, çall” havası var, ama olsun. (aa iyiJ) Bu arada arka sırada üç kız. Vır vır vır. Ya arkadaşım ne konuşursun, ağzını bağladılar da içeride mi açtılar? Dönüp baktım ama bana bakan yok. Sonra bir alkış esnasında saçlarımı savuraraktan döndüm ve “pardon, bakar mısınız?” dedim. Yanlarında oturan adam bezmiş olmalı ki kızlardan birini dürtüp, “size diyo,” dedi. “Artık susar mısınız?” dedim. Suratım taş gibi, biraz uzun baksa kız da taş kesecek. Kız hemen, “tamam,” dedi. O da benim uyarımı bekliyormuş sanırım. Sonra çıt çıkmadı. Zaten konuşsalardı dönüp ağzına vuracaktım. (Sınıfta öyle yapıyorum) Ya da ağzındaki sakızı fönlü saçlarına da yapıştırabilirdim. Nası fikir?

Sonra sarışın bir bayan sahneye çıktı. İki şarkı söyledi. Nefis şarkılar, nefis bir ses... Ve fekat ruh? Yoktu kendisi. Kaçmış ruh. Sivil memure bilmem kim. Peki miso hanım, sen oraya çıksan nasıl söylersin? Ben çıkar mıyım kardeşim oraya? Çıkarsam herkes perperişan olma mı? Ya da şöyle bir kurgu yapalım: Bende o ses olsa sivil memure miso olur muyum? Çekerim siyah elbiseleri, kadife eldivenleri, söylerim süper bir yerlerde. Al Capone filan gibi bir herifin de sevgilisi olurum. Saçlarım sapsarı, bukle bukle filan...

Sivil memureden sonra Fatih Erkoç sahneye geldi. Muhteşem klasik caz şarkıları söyledi. All of me, Nearness of you, Blueberry Hill vs. Ama o nasıl bir sahne enerjisidir. Ve ne muhteşem bir sestir. Kadife sesli sanatçımız... (ifade Sezen Cumhur’dan arak) Adam tüm sahneye hakim, bir seyirciye sataşıyor, bir orkestraya. Çalmadığı enstrüman yok. Yan flüt, saksafon, ve adını bilmediğim ya da bildiğim ama aletle eşleştiremediğim bir sürü üflemeli çalgı. Sonra aldı gitarını eline, deneysel bir şey yapacağım dedi. Başladı mı Dönülmez Akşamın Ufkundayım’a... Tüm salon ımm hımm diye eşlik ediyor. (Ben her zamanki gibi gözyaşlarımla) Sonra klavyenin başına geçip başka bir şey çaldı. Ben böyle konser görmedim. Her şeyi çaldı, her tür şarkıyı söyledi, 6 kere bis yaptı...

Eve geldik, dedim ki müdürüm, ben bu Fatih Erkoç hakkında yazacağım. Yaz miso hanım, dedi. Yazacağım ama böyle iki yazıdır yok SSÖ, yok FE, elin adamlarına güzellemeler düzüyorum, olur mu öyle, dedim. Müdürüm müstehzi bir şekilde güldü. (Olur anlamına getirdim ben, bilmem farkettiniz mi? eheh)

Öyle yani, güzeldi gece...

marruu

2 yorum:

tavsan dedi ki...

:)

miso dedi ki...

Yok tavşan yok, yapıcam ben bu güzellemeleri yakında. Liste hazırlıyorum :))