21 Ağustos 2008

Ev ve yalnızlık ve özgürlük...


Ilgazcım iki haftalığına babannelerin yanına gitti geçen Cumartesi. Bugün itibariyle o iki hafta bir haftaya inmiş durumda :) Sıkılmış paşam; tabi burada onu ağırlayan kadının enerjisi daha yüksek, araba kullanabiliyor, haydi dondurma peki dondurma, şöyle yapalım mı olabilir... Oradaki yaş ortalaması biraz (heheh) yüksek olduğu için geri gelmeye karar vermiş sıpa. Olsun, gelsin, özledim zaten.

Özlemek bir yana... Özgürlük diğer yana. Özgürlük derken neyi kastettiğimi dün anladım aslında. Hani öyle oraya buraya akayım bir şey yok. Ama cidden bir özgürlük var. Bir de kocayı savuştursak kimbilir neler olacak bu misoya:) Misoyu geçtim etrafındakilere... heheh ki ne heheh... Burada dosta düşmana bir sürü laf söz üretme şansı verdiğimin de farkındayım. Du bakali ne olacak :))))

Neyssse, hafta başından beri istediğim şeyleri istediğim gibi ve anda yapıyorum ya, tatminin o doruğu senin bu doruğu benim dalgalanıp duruyorummm. Salı sabahı yap duşunu, fırla fırla, çabuk çabuk, son Batman’a yetiş, koş koş. Ve yetiştim. Ve koskoca salonda yalnız başıma izledim filmi. En sevdiğim şey; o kadar çok seviyorum ki anlatamam. O yüzden de ilk seans hep en gözde tercihim oluyor. Seans 11.15’deydi. Bileti aldığımda saat 11.13’dü. Zaten eğer biri daha önce bilet almadıysa 11.15 olduğu anda filmi başlatmıyorlar. “Efenim bilgisayarlarımız izin vermiyor, zaman geçince şöyle kitleniyor böyle bilmem ne.” Doğrudur, anlamadığım şeye boyun bükerim, asla tartışmam. Ama Salı günü yetiştim. Ve harikaydı gerçekten de. Sinema salonunda yüksek sesle yorum yaparak film izleme lüksü kimin var? Aaaa diyerek. Hiii diyerek. Tüüüh allah kahretsin diyerek. Çok zenginlerin var böyle bir lüksü belki. Evet evet, miso çok zengindi Salı günü. :))))

Sonra dün... Sabah annemle babamı gezdirdikten sonra hooop eve uçtum. Öğleden sonra saat dörde doğru eve vardım. Zımbırtıya Sex and the City’nin altıncı sezonunu koydum. Kanepeye kuruldum. Hooop, dur bakalım.. O kanepeye kurulma hakkı kimin? Tabii ki kocanın :) Ama gündüz saatleri ve koca eve geç gelecek. Sportif aktiviteler var. Neyse efendim, alt yazı koymadan o yarı uçuk, yarı sapık, yarı kaçık ama hepsi çoğu zaman insan ve çoğu zaman sevimli, ve kimi zaman yaşadıklarını hiç bir bağlamda anlayamayacağım dört kadının maceralarını seyrettim. Ve gidip bir bira açıp şişesiyle içtim. Ve acıktığımda artmış dolmayı içinde bulunduğu küçük emaye kapta ısıtıp tabağa almadan ağzım yana yana, dizimi izlemeye bir saniye bile ara vermeden yedim. Hoop pause yap, koş bir parça Toblerone kopar, on dakika ağzında eriterek ye, sonra ikinciden ne olacak canım deyip aynı şekilde ikinci parçayı kopar, sonra bu sefer arsızlıktan biraz utanarak üçüncü parça için mutfağa koş gel... Sonra biraz su. Bir bira daha. Üçüncü birada hafiften dönen bir başla, kadınların düştüğü yalnızlıkların yüzde doksanına ağlamaya başlayınca DVD player’ı kapa, Animal Planet’i aç, orada kaplan ceylanı kapınca da ağla, derken sarhoş olduğunu anla, git hemen bir Bach koy, öyle bir ses ayarla ki kalbinin tam ortasında gibi çalsın... Evde yalnızsın miso, kim ne diyebilir ki şimdi sana? Sarhoş olma özgürlüğü bu işte. Ellerim kalbimde, bu kadar muhteşem çalınan her bir nota kalbimde... Sarhoş olma özgürlüğünü geçtim, sarhoş olmayı sevme özgürlüğü bile...

Ilgaz, canım, seni ne kadar sevdiğim herkesin ve her şeyin malumu. Bütün bunların ve bu coşkunun, ve bu mutluluğun da sensizlikle zerre kadar alakası yok. Mutlu olduğum şey sensizlik değil. Mutlu olduğum şey biraz zaman kontrolü. Biraz kendimle olmak. O öğrencilik hallerim. O büyülü zamanlar...

Ne zaman?

Miso istediği zaman.

Ah ne zenginim bu hafta :))))

marruu

6 yorum:

elektra dedi ki...

zengin ve de özgür kedim, bu bira adamı zırlak yapıyor, valla. hayır, biliyorum da konuşuyorum. :) demek sukoyverdi senin ılgaz tavşanı bir haftada. eh, neyse, 1 haftalık beylik, beyliktir:)

Adsız dedi ki...

insanın yalnız kalabilmesi kendini dinleyebilmesi gibisi yok ....

tabi o hallerde sarhoş olmakta eğlenceli kimse görmediği için asma gereğide yok ...



ama sex and city den animal planet e geçiş ve aslan ceylanı kaptı diye ağlayış ne olaki?



yazım tarzını seviyorum ve okumak büyük keyif veriyor mişo
yüreğinle kal

miso dedi ki...

Elektracım,
Evet ya, zaten bende zemin her daim kaygan :) Benim gözyaşlarım burnumla gözlerimin birleştiği yerde toplu halde bekler her zaman. Hiç de tutmam. Aniden ağlamaya başlarım :)

Diagonalcim,
Bira böyle bir şey. Bir de Smirnoff sonrası gör de alakalara çenen düşsün :) Gerçi içince pek ağlamam ben, acayip eğlenirim ve çok da eğlenceli olurum. Biraz da edepsiz. heheh. Sen de yüreğinle kal :)

marruu

EKMEKÇİKIZ dedi ki...

Ohh, en şahane keyiftir sinema kapatmak. Gerçi batman bu defa biraz daldan dala uzatmıştı ama, Heath Ledger'a değerdi. Keyfin bol olsun.
:))

şule dedi ki...

kesinlikle katiliyorum, ufak adamlari cok ozlesek de onlar yanimizda degilken, o eski zamanlara ait olan "istedigin zaman istedigini yapabilme" ozgurlugunu hissetmek gibisi var mi?

miso dedi ki...

Ekmekçikızcım,
Ne diyosun, valla en sevdiğim şey. Kendi sinemam olsa böyle keyif almam. Bi de hava sıcak olduğu için şıpıdık terlikler giyiyorum, ama salona girdikten yarım saat sonra o ayaklar donuyor ya... Hoop, ayaklarımı topluyorum. Yetmiyor mu? Çantamdan çorapları çıkartıp giyiveriyorum :))

Şulecim,
Çok sağol ya, bak var benim gibi anneler, ne güsell :)

marruu