2 Kasım 2006

Ayrılış

Burcu gittikten sonra, annemlerden kendi ayrılışımı düşündüm. 1989'da üniversiteyi kazandığımı öğrendiğimde herkesin beklediği kadar sevinememiştim aslında. Üç İstanbul, bir Ankara tercihiyle girdiğim sınavdan insanlar pek de ümitli değillerdi. (İnsanlar=herkes, valla herkes) İkinci tercihimi kazandıktan kısa bir süre sonra gidiş vaktinin kesinleştiğini anlamıştım. Algıda böyle bir takım boşluklar oluyor sanırım. Sınav tercihini yaparken dört tercihin üçü İstanbul'sa eğer, %75 oranda gitme ihtimalinin olduğunu bilmemek mümkün mü? Ama her şey kesinleşmeden dank etmiyor kafaya galiba.
Neyse, topladık bir iki çanta, kayıt yaptırmak için İstanbul trenine bindik. Garda salya sümük ağladım; bir babama sarılıyorum, bir Burcu'ya. Burcu o zamanlar daha ilkokulu yeni bitirmiş canım bir cüce. Babam hüngür hüngür ağlamamak için beni hafifçe ittiriyor; o da kötü. Burcucum ağlayabilmeye benim bu yolculuklarımla başlayabildiğini itiraf etti daha sonra. Daha önce ağlayamazdı hiç.
Annemle Haydarpaşa'da indiğimizde İstanbul'a ikinci gidişimdi. Daha doğrusu benim hatırladığım ikinci gidişim. İlki hiç sayılmaz zaten. Tarabya'daki akrabaya gideceğiz. (Hayatımda gördüğüm en komik insanlardan biri, mutlaka anlatacağım bir yazıda) Vapura bindik, dışarıda oturduk ve etrafa aval aval baktık, annem sigara ve çay içti-ben kızdım içme şu sigarayı diye, sonra Karaköy'de inip Tarabya otobüsünü bulduk. Sonra da ver elini akraba. Süper kadın, tam beş yıl boyunca çocuklarından bile kayırdı beni, bağrına bastı.
O gidiş dönüş pek anlaşılır olmamış. İkinci gidiş ve ayrılış bitirdi esas. İkinci gidişte yurda yerleştik, annemle yatak, yorgan, yastık (kuş tüyü aldık güya ama artık ne garabetin tüyüyse kardeşim, 5 yıl boyunca tavuk götü gibi koktu iki yastık da) aldık, oda arkadaşlarımla tanıştık (dikkatinizi çekerim, sadece tuvalete gitmek için ayrılıyorum tipin eteğinden ve kendi çapımda da çaktırmıyorum). Sonra ilk ders günü geldi. Annem 16.00'da taksiye binip Taksim'den otobüse binecek. Benim dersim 16.30'da bitiyor ama ilk gün diye erken bırakırlar, seni taksiye ben bindiririm diyorum anneme. Saat dörde beş var, kadın ders işliyor. Gittim yanına, "annem gidiyor bugün, son kez görmek istiyorum, Durak Copy'nin oradan taksiye binecek, gidebilir miyim?" dedim. Kadının suratını hiç unutmayacağım. "Tabi gidin," dedi. İki kampüs arasındaki o yokuşu koşarak çıktığımda tükürüğümden boğulacak haldeydim. Annem taksinin kapısını açmıştı. Ağzımdan bir annnee çıktı ama ben bile yabancıladım sesimi. Gittim, sarıldım, öptüm, zaman durmuştu sanki, etraftaki kimseye aldırış etmeden bağıra bağıra ağlıyorum. Sonra bindi ve gitti tabi. (Daha sonra anlattığına göre Hisarüstünden Gümüşsuyu'na kadar hüngür hüngür ağlamış, taksici de annemi sakinleştirmeye çalışmış; "yenge kurban olam ağlama, bak okuyacak evladın, sonra döner sana bakar," filan demiş) Yurda dönmekten başka çare yok. Oda arkadaşlarımdan hiç birinde bir ağlama, üzüntü yok kardeşim. Hemen yatağıma girip ağlamaya bir süre daha devam etmiştim. Millet bu kadar profesyonelken insan bocalıyor.
Sonra... Sonrası geldi tabi. Alıştım alışmasına da hep çok özledim. İlk sene boyunca her gün hem annemi, hem babamı aradım. Daha sonraki senelerde biraz seyreldi bu; bir gün annemi, bir gün babamı aradım :) Ama çok değiştim, çok çabuk olgunlaştım. Kendim oldum, birey oldum, arkadaşlarımdan çok farklı yönlere gittim. İyi ki gitmişim ve ayrı okumuşum diyorum.
Burcum için de böyle olsun, gittiğine değsin; en azından o öyle hissetsin. İyi ki gitmişim, bak şöyle oldum, böyle oldum diyebilsin.
Aradığı her ne ise, onu mutluluk ve huzur içinde bulabilsin.
Canım Burcu :)

2 yorum:

uykucu dedi ki...

misocum bende ayrılma cesareti olmadığı için ilk yıl kazandığım çanakkaleye gitmemiş diğerinde de ankara'dan başka yer yazmamıştım .ve ilk memuriyetimde de (taşra sınavıydı)bir köye gitmiştim 1,5 ay kalıp torpille dönmüştüm ama ne eziyetti benim için ve 26 yaşındaydım....evlendikten sonra bile eşime yemin ettirmiştim ankaradan ayrılmayacağız diye, bazen deniz kenarına bir yerlere taşınalım dediğinde de şiddetle karşı çıkıyorum .ne varsa burda..

Elif Derviş dedi ki...

Ulen hem ağlattın hem güldürdün deli arkadaşım benim. :))