3 Şubat 2007

Barda

Bir türlü karar veremedik hangi filme gideceğimize. “Kanlı Elmas” dedik, uzungeldi, laflamaya da zaman kalsın istedik. Ben “Uygunsuz Gerçek”, dedim, kıvırım belgesel izleme havasında değilmiş, reddedildim. “Barda”da karar kıldık en sonunda. Uzundur seyrettiğim en çarpıcı film oldu. Sonrasında da bir saat kendimize gelemedik zaten. Film üzerine konuşmak ve bira çözdü gerginliğimizi. Tabii ki bir başka barda

Nasıl bulaşmış bu çocuklar bu itlere sorusunun cevabını hemen veriyor film. “Barbo bir sorun mu var?” sorusu, hanım evlatlarının yaşamsal sorunu haline geliyor. “Şu ankine sorun bile demezsin yavrum” etkili bir olaylar silsilesinin tam ortasına çekiyor seyirciyi.

İnsanın kanını donduran bir hoyratlık, bir zorbalık hakim filme baştan sona. Her kadının korkulu rüyası bu kadar can ve ruh acıtması. Bu kadar istemezken ve korkarken kendisine ve arkadaşlarına dokunulması, incitilmesi, fiziksel olarak yaralanması... Sonra buz gibi akan bir suyun altına bırakılması... Ve o suyun az önce onu parçalayan erkeklik imgesinden, bir pisuvarın musluğundan fışkırıyor olması... Tecavüz edilip bir kenara atılmış olsa da halâ mahremiyetini korumaya çalışıp, “pantolonumu çeker misiniz?” diye yalvarması.

“Ben daha önce hiç yapmadım,” diyen kız arkadaşına mahçup mahçup “ben de,” diyen oğlanın samimiyeti, içtenliği, bunu bir hayat meselesi haline getirmemiş olmanın rahatlığı, bunu asla zorbalıkla almamış olmanın temizliği. Yaparız elbet, yeter ki sen incinme zihniyetli çocuğun şeffaflığı.

Ve barda tam aksiyle yüzleşmek... Cehennemi görmek... Hep bir şekilde bu zorbalığın farkında olmak, insanların delici bakışlarından, zaman zaman ellerinin temasından kokusunu almak ama bu kadarını hiç beklememek... Masumiyet bu işte. Karşıdakinin nereye kadar gideceğini kestirememek değil, hayal edememek...

Bu bakire kız çok güzel, tam o itlerin elebaşısının ağzına layık. Kıyafeti de onlara daha bir hoş görünür cinsten. Modern bir elbise, veya pantolon-tunik ikilisi değil; hafif balıketi vücudunu saran bir etek ve askılı bluz. Zaten en başta gözüne kestirdiğini anlıyoruz sonra, yanındaki sevgiliye duyulan anlamsız öfkeyle de süsleniyor o arzu; onunla besleniyor, hayat buluyor sonunda.

Filmin sonlarına doğru elebaşları Selim (Nejat İşler) günah çıkartıyor bir ara. “Biz buraya ancak böyle girerdik, başka zamanlarda kapıdaki içeri almazdı, haydi aldı diyelim siz istemezdiniz. Bizi aşağılardınız, şöyledir, böyledir” şeklinde toplumsal gerçeklik serenadı yapıyor. Evet ya, sizi istemeyiz cidden, bambaşka diller konuşuyoruz, bambaşka ellerle dokunuyoruz, birimiz okşarken diğeri avuçluyor, birimiz sarılırken diğeri sıkıyor, birimiz yumuşaklık beklerken/verirken diğeri ispat edeceği mertabeye ulaşıp fermuarını çekip gidiyor. Ama istenmeyen şey sınıf farkı değil, bizlerin içinde de böyle herifler kaynıyor; bu hayvanlığı istemeyiz, bu hoyratlığı.

Barda’dan sonrası bomboş artık. Bunu yaşayan insanların bir daha toplama olasılığı nedir, bilemiyorum. Filmdeki çocuğun kendine edindiği TGG (Tekrar Gözden Geçir) felsefesi artık SKÜÖ’ye dönüşüyor. Sonsuza Kadar Üzerini Ört. Örtemediğin anda zebaniler boğazını sıkıveriyor çünkü. Yaşanılmaz oluyor bu dünya, herşey üzerine çöküveriyor.

Gerisi karanlık.



12 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

Ben de çok merak ediyorum bu filmi; senin anlattığın şekilde sarsıcı bulduğum bi başka film de, bikaç gün önce izlediğim (sizler belki çok önceden izlemişsinizdir) Requiem for a dream...harbiden sarsıcıydı o da..

Bi de alakasız bi şey misocum :) Blogunu google account'u alıp yapılan yeni şekline çevirsen ne güssel olur; böylece yapmak istediğin değişiklikleri çok daha kolay yapabilirsin + hiçbir şeyin değişmesini de istemiyorsan aynen böyle kalır blogun ama yorum yazarken bize daha kolay olur. Hani öneri sadece :))

Adsız dedi ki...

Gösterime girer girmez seyredilecektir.Hele bir projede Nejat varsa akan sular durur benim için ;P

Ya Elif'in dediği doğru ama şu google account,beta falan benim kafamı karıştırıyor,dash boarda blogun yeni versiyonu falan diyor,gelin diyor,siyasiler gibi bazı vaadlerde bulunuyor,tıkla bakem diyor ,sana bissürü bissürü yenilikler vercem bak bi gör diyor,eski versiyonuna bişii olmayacak ve hiç canın yanmayacak falan diyor ama ben şimdi bi halt ederde blogu uçururum diye elleyemiyorum.En sonunda ister istemez betaya geçecekmiş bloglar otomatik olarak diyorlar yada üfürüyorlar.Ne yapılacaksa yapsakta Misocum arada kaynamasa bizim bloglar.

Bloger amca="Naaapalım kaardeşim!Zamanında geçeydiniz betaya!Bitti yok artık!Doldu kontencan!Bitti bacııı anlamıyongnuz muuu,gafamı basmayo sizinn!!Kalmadı beta meta deeyom!!Yok!"
Miso ve T.="Hiç mi yok?"

Ehiiii

T.
K.D.S.M

Elif Derviş dedi ki...

Sevgili T., ben de başta senin gibi paranoya yapmıştım "yaw ya uçup giderse blog" diye, ama bi öğrencim "hiçbi şey olmuyo hocam, üstelik daha da kolaylaşıyo formatları değiştirme açısından" dedi, ben de değiştirdim...dediğim gibi, yeni blogger'a geçtiğinde tek yaptığın (eğer yoksa) bir google hesabı açmak...sonrasında eğer sen istemezsen aynı kalıyo blogun, ama değiştirmek istediğin şeyler olursa (görünüm, linkler vs ile ilgili) çok kolaylaşıyo iş..:))

Talisman dedi ki...

Ya ben de çok merak ediyorum bu filmi ama fragmanı bile moralimi bozdu, yine de gidicem sanırım. Bir de gerçek bir olaydan alınmış olması çok ürpertici. Sebepsiz şiddet cidden üstünde durulacak birşey.

miso dedi ki...

Köşenin delisi ve T,
Ya ben bu betaya geçme işiyle uğraştım aslında ve üstat alikayhan'dan da teknik destek aldım (hem de online) ama tam da T'nin söylediği gibi beni istemedi. En kısa zamanda tekrar deneyeceğim.

Talismandiyette,
film cidden moral bozucu ama gidilmesi lazım bence. Ayrıca bunu gündelik hayatımızda zaten yaşıyoruz bence (linçler filan)

Adsız dedi ki...

Köşenin Delisi,Elif,

Verdiğin bilgiler için çok teşekkürler.Ben "amaaan canım,betada nesi!Bu mis gibi işte nesi varmış!En iyi bildiğim şey,en iyi yaptığım şeydir,eski meski işimi görüyor ya,değiştirip şimdi bi halt edipte başıma iş almayayım"cıyım ve teknolojik anlamda hem tutucu hem cahil olmasam deneyecem ama nerde bende o yürek ;P

Deli delinin sopasından korkarmış derler ama ben değiştiriyorum ve : bir "deli"diğer "deli"yi sever deyip hemide şımarıp şimdi sana geliyorum.Ehiiiii

T.
(Ya Misocuk,yazı tahtası yaptık burayı bacım,gusura galma hele imi?
:)))

Adsız dedi ki...

sevgili mişo yorumlarına hayranım bu kadar doğal ve içten olmaz bir zanaat oldu artık malum zamanımız hep hoyratlık ve kabalıklar üzerine kurulu

lady lik okullları bile var :)
o radde deyiz yani...

filmi izlemedim izleyemedim
daha yüzleşmem gerekn çok şey var ama yorumundan sonra iyice merak sardım ve ilk fırsatta gidiyorum izlemeye teşfik için tşk ederim :)

miso dedi ki...

sevgili diagonel,
zor ve yorucu bir film ama gerçekten de izlenmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Bu güzel yorumun için de teşekkürler :)

celerone dedi ki...

Ben bu filme gitmekten korkuyorum. Bunların olabileceğini, hem de ne kadar yakınlarda olduğunu kabul etmek gibi birşey.

miso dedi ki...

celerone hoşgeldin
keşke senin dediğin gibi filme gitmeyince bunlar aniden yok olsa. Ne yazık ki aramızda cirit atıyorlar. Ben de başta huzursuzdum ama filmden sonra çok da kötü hissetmedim kendimi. Daha beter bir miso kurgulamıştım ama olmadı. Sen bilirsin, rahatsız oluyorsan gitme :)

iokaste dedi ki...

biraz geç kaldım yorumlar için yeni öğrendim blog sayfanız olduğunu. dufresneeeeeeeeeee denen arkadaş söyledi.

şu an askerdeyim ve barda filmine ben de gittim. gerçektende sarsıcı bir film olduğunu düşünüyorum.
filme giden başka bir "asker arkadaşmın" yorumunu aktarmak istiyorum. ben bu cümleyi duyduktan sonra herhangi bir tepki veremeden donup kalmıştım...

arkadaşın yorumu şudur:
"sevişme sahneleri ne güzeldi bea!!!"

sanırım donup kalmakta haklıyım. nasıl bir tepki verilebilir ya da ne söylenebilir bu cümleden sonra?

miso dedi ki...

tuncay merhaba hoşgeldin
görüşmeyeli çook olmuştu gerçekten de, ne iyi ettin. Umuyoruz ki askerliğin de biter çabucak :)

Barda filmine yorum yapan arkadaşla arana şöyle minimum iki üç metre mesafe koymanı önermek isterim haddim olmayaraktan. Bir süre sonra da tamamen hayatından çıkarmanı tabi.

sevgiler