4 Ocak 2007

Neden dağlar?

Okuduğum haber içimi acıttı. İkisi de ODTÜ'lü Utku ve Seza isimli dağcılar Aladağlar'daki Demirkazık Dağı tırmanışları sırasında hayatlarını kaybetmişler. İkisi de gencecik. Tabi hemen elde olmayan bir yansıtma yaşadım. Eşime olsa (ki öyle bir merakı olmadığı için mümkün değil), oğluma olsa (hiii), sürekli gözümün önünde olmasalar da mutlaka en azından telefonla ses ve duygu alışverişi yaptığım etrafımdaki insanlardan birine olsa... Ve benim etrafımda böyle biri de var; canım kıvırım. Gerçi o oralara buralara tırmanmıyor, gidip Ilgaz'da filan geceliyorlar, beş günlük bulaşıklı kapta yine yemek yeyip su içiyorlar filan (kolera yoksa tifo alalım). Ama bir hayvan gelip birine bir şey yapsa? Veya zarar verebilecek herhangi biriyle karşılaşsalar?
Komplo teorilerinin sonu gelmiyor, biliyorum. Ama giden de dönmüyor. Ilgaz doğduktan sonra oğlum dur düşeceksin, oğlum dur çarpacaksın, oğlum gözün çıkacak demeden önce sabretmeyi öğrendim. Ama "amma da çok uyarıyorsun, bırak öğrensin," diyenlere de içten içe acıdım hep. Acıdım kelimesi tesadüfi değil inanın, gerçekten de acıdım. Çünkü bir adım ötesini hesap edememenin dayanılmaz aymazlığı var orada. Gözü çıktıktan sonra kıymeti yok, yirmi kere tepe üstü çakılıp bir şey olmazken bir çarpmayla beyin kanaması geçirdikten sonra anlamı kalmıyor hiç bir şeyin...
Yaşlanıyorum, biliyorum. Bu hissimin içinde barındırdığım derin kederim de yaşımla paralel olarak artıyor. Örneğin dağları düşündüğümde kendimi en tepede değil de ortalarda bir yerlerde içimi dinlerken görüntülüyorum. Düşünürken, ağlarken, arayıp da bulamazken, yanlış anlayıp yanlış anlaşılırken, mutsuz edip mutsuz olurken... Böyle bir keder sahibi oldum işte, ne zaman olduğunu da bilmiyorum, yalnızca ciddi hüzünlere savrulduğumu biliyorum.
Ama dağlar benim için bu işte. Evet, dağlara gidip tırmanmadan kendisi olduğunu hissetmeyen insanlar olabilir, saygı da duyuyorum. Ama bir dakika ya. Peki ya geride kalanlar? Ben Utku veya Seza'nın sevgilisi, kardeşi veya herhangi bir seveni olsam üzüntümün yanında öfke de hissederdim gibi geliyor. Asla başa çıkamayacağımız bir şeyle boy ölçüşürken yerinden oynamış bir kaya sebebiyle hayata veda etmek? Evet, ikinci episode nedir o zaman? Az önceki insanların arasında annesi yoktu dikkat ettiyseniz. Yazıyı yazarken bile gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Evet Utku ve Seza, sevdiğiniz spora saygı duyuyorum ama şimdi geride kalanlar ne olacak? Anneler ne olacak örneğin?
Ben dümdüz bir sopayım, hiç bir dalım ve köküm yok, ben dünyanın en özgür bireyiyim kimseye karşı yerine getirecek yükümlülüğüm, verecek hesabım yok. Doğru, bu da bir felsefe, saygı duyuyorum. O zaman istediğimiz her şeyi yapabiliriz gerçekten de. Bu mümkün mü ama? Bu kadar kimsesiz olmak mümkün mü?
Rahat uyuyun Utku ve Seza. Başka diyecek hiç bir şey yok.
Öte yandan o çocukları düşündüğüm kadar annelerini de düşündüm. Bitti işte, perde kapandı. Kafamda engelleyemediğim korkunç bir soru var şu anda. Sürekli gözlerimin arkasına vurup dışarı çıkmaya çalışan migren ağrım gibi dalga dalga vuruyor. Bir de boğazımı düğümlüyor olanca maharetiyle.
O kadınlar ne yapacak şimdi?

14 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

Konuyla ilgili duygu-düşüncelerimi kendi bloguma yazmıştım gerçi ama buraya da yazmadan edemeyeceğim... kesinlikle çok ama çok üzücü bir şey ve duyunca inanılmaz üzüldüm
:((... o insanların (anne-baba-kardeş-sevgili-arkadaş) acısı hayal bile edemeyeceğim - ve asla etmek istemeyeceğim- bir şey ...ama bir yandan da... her insan farklı...herkesten öğretmen-mühendis-mimar-avukat olmasını, anne-babalarını asla endişelendirmeyecek şeyler yapmalarını, evlenip çoluk çocuğa karışıp düzenli bir iş sahibi olmalarını ve dizimizin dibinden ayrılmamalarını istemek biraz bencilce olmaz mı? Eğer dağcılar olmasaydı, araştırmacılar, maceracılar, dalgıçlar vs olmasaydı, biz bugün içimiz giderek, "bak yaa insanlar nelerle uğraşıyor bravo doğrusu" dediğimiz görüntülerin, belgesellerin hangilerini görebilirdik, ne kadarını öğrenebilirdik? Kaldı ki o insanların çoğunun amacı program yapmak, fotoğraf çekmek, bilime hizmet etmek vs de olmayabilir... bu bir yaşam tarzı onlar için. Ve bence buna saygı duymak lazım. Hepimizin (en azından benim için öyle) içinde asla yapamayacağımızı, cesaret edip arkadakileri bırakamayacağımızı bildiğimiz hayallerimiz yok mu? İşte bu adamlar ve bunlar gibiler o dağlara bencil oldukları, arkada bırakma ihtimali olan sevenlerini sevmedikleri için tırmanmıyorlar...onlar gerçekten kendilerini mutlu ettiğini bildikleri şey(ler)i yapma cesareti ve kararlılığı gösteriyorlar. Her şeye ve herkese rağmen. Bence bu çok saygı duyulacak bir şey...ha... öteki taraftan, hayallerinden, yapmak için yanıp tutuştuğun şeylerden annen-baban-çocuğun-karın-kocan için vazgeçmek...bu da bir başka saygı duyulacak şey ... ikisi de çok cesaret isteyen şeyler: biri kendinden, özgürlüğünden, hayallerinden vazgeçmeyi, diğeri ise rahat bir yaşamdan, düzenli bir gelirden, ve belki de gün gelip sevdiklerinden vazgeçmeyi gerektiren...ama bir insan anne-babasının "gitme oğlum-kızım, korkuyoruz" demesini bile dikkate almayacak kadar tutkuyla bağlıysa bir şeye (ki bu şey bir insan da olabilir, dağ da, meslek de), onu vazgeçirmeye çalışmanın artık bir anlamı yoktur bence... o, o şeyi deneyecektir, ve severse, hayattan bu şekilde keyif aldığını fark ederse, yine yapacaktır yine yapacaktır...hayat - kabul edelim ya da etmeyelim, bizi acıtsın ya da acıtmasın- onun, artık kendi başına kararlar alma hakkına sahip bir yetişkinin, hayatıdır...içim acısa da, şu lanet dünyada sevdiklerini kaybetmekten ölesiye (gerçekten ölesiye) korkan ve bu yüzden son derece engelleyici olabilen bir insan olsam da, düşüncelerim bu yönde... keşke daha kolay bir çıkış yolu olsaydı ama bence yok...

miso dedi ki...

Dışarıdan saygıyla bakmak o kadar etik, saygılı bir davranış ki elif. Yüzde yüz katılıyorum bir noktada. Ama bir de bilemeyeceğin kadar kolay.
Gel bunu çocuğun olduktan sonra konuşalım. Yediklerine/yemediklerine bile müdahale etmezsen neyim... Bırak dağlara tırmanıp cenaze haberlerini almayı yani.

uykucu dedi ki...

Gerçekten annelik zor .Bende oğlum konusunda zarar verebileceğini düşündüğüm oyuncakları bile ortadan kaldırıyorum .Ve eminim tehlikeli sporlara yöneldiğinde de karşısında beni bulacak(gerçi bende üniversite yıllarında dağcılık klübüne üyeydim ama!)

Elif Derviş dedi ki...

Senden bu karşılığı alacağımı bilerek yazmıştım yorumumu zaten...ama ben şu anda buyum, gelecekte ne olacağımın garantisini vererek konuşup ahkam falan kesmek değil niyetim, hiç olmadı... ben sadece olayın diğer kişiler tarafını değerlendirmeye çalışıyorum ve hiçbir zaman da "ben şöyle bir anne olacağım, şöyle şöyle yapmayacağım" gibi iddialarım yok..son cümlemde "sevdiklerini kaybetmekten ölesiye (gerçekten ölesiye) korkan ve bu yüzden son derece engelleyici olabilen bir insan" diye kendimi tanımlarken, olayın benimle ilgili olan boyutunu dile getirdiğimi sanmıştım, getirememişim herhalde...

asliberry dedi ki...

Miso dağda ölen çocuklar için ben de çok üzüldüm, daha önce ölenlere de. Ölülere saygısızlık etmek istemem ama dünyada benim anlayamadığım tek spor dağcılıktır.
Gerçekten kavrayamıyorum. Buda mı okumalıyım, uzak doğu felsefesi mi takılmalıyım algılamak için? Hiçbir biçimiyle mantıklı gelmiyor. Bok mu var o zirvede, çıkacan da bir bok mu olacak? Nedir? Nasıl bir hazdır? Ahan da ben buraya çıktım, bayrağımı da diktim, oooohhh deyip orgazm mı oluyorlar? Saygı duymak lazım elbette ama nedir bu böyle burjuva alışkanlıkları falan? (Tamam, tamam, insan yasla maytap geçer mi? Hemen sofistike hallerime dönüyorum)


Ben böyle sinir oluyorum ya, Yaman da büyüyünce gider dağcı olur, ben de dağların yamaçlarında beklerim artık.

asliberry dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
asliberry dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
miso dedi ki...

figencim sana söyleyecek bir şey yok. armut dibine düşer olur falan, allah korusun :(

Asliberry, benim de ödüm kopuyor bu dağcılık işlerinden. Benim bildiğim tek dağ/dağımsı şey Uğultulu tepeler'deki evin etrafıdır kardeşim. Oğlanı da Hollanda'da büyütmeye niyetlendim. Adamların en yüksek tepesi 500 metre sanırım. Ama ben korktukça Ilgaz sarar mı bilmem. Yine çaktırmadan soğutmak lazım adamı :)
(Bu arada molan bittiği için çok sevindim)

Ali Kayhan dedi ki...

Yani bir kere adı Ilgaz, çok dikkatli olun derim.

Adsız dedi ki...

Ne çelişki değil mi Miso.
Ufacık yavruyken koruyup kollayabildiğimiz,karşılaşabilecekleri-karşılaştıkları tehlikelere önce kendimizi siper ettiğimiz yavrularımız özgür iradeleriyle hareket edecekleri,hayat ideallerini ispat edecekleri yaşa geldiklerinde onların hangi seçimleri yapacağını bilememek......
Acaba yavrularımızı büyüdüklerinde neler çağıracak?Nelerin peşine gidecekler?

Düşünüyorum da hani "herşey çocuklarımız için"ya,hani"O'na hiç baskı yapmayacağım,hangi mesleği isterse onu seçmesine destek olacağım"deriz ya,ilerde acaba dürüstçe ve içtenlikle bunu yapabilecek miyiz?

Yoksa bağımsızlarmış gibi kandırıp aslında bal gibi bize bağımlı,özgürlükleri bizlerin onayladığı yere kadar olan,yapmak istedikleri ancak bizim tercihimizde olan çocuklar mı büyüteceğiz?

Bizler nasıl "büyük çocuk" velisi olacağız acaba Miso?Ben hep bunu düşünür dururum biliyor musun?

Utku ve Seza'nın ailesi acılı,yasta.O ailelere ateş düştü,kor düştü ve yakıyor ama bence onlar yine de mutludurlardır eminim.

Eminim çünkü:
O onurlu ailenin güzel yavruları, pisi pisine sokaktaki bir ayının kurşunuyla beyninin orta yerinden vurulmadı;

Çünkü yavruları bir hayvanoğluhayvanın iğrenç emellerine alet olup bir orman kuytuluğunda,bir bodrum katında tecavüz edilip boğazlanmadı;

Çünkü yavruları gerizekalı beyinsiz bir şoförün kullandığını zannettiği bir arabanın altında sürüklenip bağırsakları midesi biryere fırlamadı;

Çünkü yavruları herhengi bir yerde bir psikopatın cinnet geçirdiği bir anda onun kurbanı olup bıçakla delik deşik edilmedi,

Yani gerçek hayat daha tehlikeli,daha acımasız,daha iğrenç.Birçok gencecik yavru ailelerinin pek onayladığı gayet tehlikesiz!bir hayat sürerlerken ,asla kendileri istememişken,hiç tanımadıkları insan görünümlü başka hayvanların angutlukları yüzünden ,boktan yere ,pisi pisine,mutsuz ölüp gitmediler mi?

İşte O ailelerin o güzel,o idealist yavruları arkadaşlarıyla beraber,sonsuz mutlu olarak,kendi özgür iradeleriyle seçtikleri,istedikleri,sevdikleri,aşkla bağlandıkları bir tutkunun hem de sonuçlarını bile bile mutlu hemde çok mutlu ve özgür olarak,kendi istekleriyle hayata veda ettiler Miso.

Benim resim yapma tutkuma "aman kızım boya moya bağımlılık yapar,kanser manser olursun,bak hem tiner,bezir yanıcıdır falan.Aman git paşa paşa bankacı ol ne biliyim tehlikesiz bir meslek seç şöyle,bizim de aklımız sende kalmasın"deselerdi.Resim yapma tutkumdan,resim okuma isteğimden vaz mı geçecektim?

Hayır!Asla!Katiyyen vazgeçmeyecektim!Bunu şimdiki şartlarımla cevaplıyorum tabiiki.Tam aksi olsaydı eğer ya yine resim yapacaktım ya da "eşşek kadar insan oldum ama hâla ailemin istediği işi yapıyorum"mutsuz bir bankacı olacaktım.

Şimdi "amma da örnek verdin ha!Resim tehlikeli olsaydı ilkokuldan beri ders olarak okutulmazdı"diyebilirsiniz.Ailem hâla boyaları,tineri solumamamı istiyor,"mutlaka kapı,pencere açta resim yap"diyorlar."Tiner falan bir tutuşsa aman yavrum bak evler yanıp kül oluyor"diye yani sonuçta tehlikeli buluyorlar.

Peki dağlar kime göre tehlikeliNeye göre,kimin kurallarıyla yapılmalı bu spor?
Bu konuşmaları geçen haftadan beri arkadaşlarla tartışıyoruz.
Aynı odadaki bir arkadaşım:"Şu dağcılara hiç acımıyorum,geberiyorlarda iyi oluyor,bok yediklerinden başları ağrıyor,çıkma kardeşim oraya,bokmu var orada sanki,geberiyosunuz işte sizde akıl yoksa size biz mi acıyalım yani,ne haliniz varsa görün be!" dedi.

Benim en başından beri şu yukarıdaki düşüncelerimi saygıyla,sırf fikir alışverişi niyetiyle savunduğumu bildiği halde hemde.
Tutamadım kendimi:"Ne zannediyorsun sen acaba? O gencecik özgür yürekler sence bir bot geçirip,bir de sırtlarına kumanyalı sırt çantası takıyorlar,kendileri gibi aklı eksik,birkaç çılgın arkadaşta buldular mı yanlarına tamamdır!hadi hoop dağlara mı çıkıyorlar sanıyorsun?Tehlikesinden bihaberler yada eğitimini almadan,hazırlık,antreman yapmadan,yavaş yavaş zirveyi adımlamadıklarını mı zannediyorsun,
sahi onlar ne "bok yediklerini" bilmiyorlar mı sence!Yani sence o dağlara bi "bok olduğu "için mi çıkılır acaba?Onlar sadece mutlu oldukları,istediklerini yaptıkları için öldüler!Bunada mı saygı gösteremiyorsun,bu kadar mı insansın!"diye cevap verdim hayır doğrusu bağırdım,kızdım,öfkelendim Miso.


Yazını defalarca okudum,son derece demokratik yaklaşımla çok güzel dile getirmişsin,harika ifade etmişsin duygularını.
Sana hep hayrandım Miso,bir kez daha yanılmadım.

Evet canım ,işte bu konuda bende böyle düşünüyorum.Amacım polemik,sataşma falan değil,kimseyi kırıp,incitmekte istemem.Sadece konuştuğum aynı bu düşüncelerimi burada yazıya dökmekti niyetim.

Uzatıp canını sıktıysam,o sorunun miğren ağrın gibi beynini zonklatmasına sebep olduysam bağışla beni Miso.

Utku ve Seza rahat uyusunlar.
Ama yine de son olarak senin gibi boğazım düğümleniyor ve soruyorum:O kadınlar gerçekten ne yapacak şimdi Miso:(((

T.

(K.D.S.M)

miso dedi ki...

Sevgili T
Ben zaten sonsuz saygı duyuyorum. Ve inanır mısın Ilgaz'ı da etkilemek hiç istemiyorum. Ama bir anne olarak sınırlarımı da biliyorum. Ilgaz'ın başına bu tür bir şey gelirse tabi ki gönlümdeki çiçeğim hiç solmayacak. Ve onunla, şu götü boklu 6 yaşındaki haliyle olduğu kadar gurur duyacağım hep. Ama kendimin ne yapacağını bilemiyorum. Ne kadar bencilce, değil mi? Biraz kendimi korumak adına sanırım bu.
Verdiğin örnekler cidden çok doğru. Bir magandanın kurşununa kurban gideceğine, serseri sevgilisiyle yatıp AIDS kapacağına dağlarda ölmesine çok daha saygı duyarım cidden.
Yazın için çok teşekkür ederim.
Beni anladığın için de çok teşekkür ederim.
Bin kere sevgi
miso

Adsız dedi ki...

Misooooooooo
Oyy Miso!
Sen var ya seeen...

CANIMSIN yaaa.Canımsın sen!
Ne diyeyim ki başka.

İçimi ısıtıyorsun,yazılarınla ne tuhaftırki "arkadaşım","canım"dedirtebiliyorsun ve cevabını dört gözle bekletiyorsun,kendini tıklattırıp duruyorsun:)))

(Allahım yavrularımızı yine de yetiştirmek için neler çektiğimizin yüzü suyu hürmetine,yavrularımızı bizden önce kendilerine layık büyük evlatlar,iyi yurttaşlar yapsın,neyi seçmiş olurlarsa olsunlar,hangi -bize göre-tehlikeli tutkunun peşinden gitmiş olsalar bile yavrularımızı korusun,kollasın,sakınsın,bize ve ilerdeki sevdiklerine bağışlasın yüce Rabbim ve bizleri şu yazdıklarımızdan dolayı utandırma Allahım .İnşallah ve dilerim ki.)
T.
K.D.S.M

Adsız dedi ki...

Evlat annelerinin "düşüncelerine" bir de ben ahkâm kesebilir miyim?

Öyle de bunları yazarken bile;
Bimliyorum; sosyal bilimleri gerçekçiliği sanıyorum.İki dünya var yaşanılan; biri kalpte diğer akılda.Yakında dedem ölecek ve çok üzüleceğim, bunu biliyorum.Ben önce ölürsem belki de o kalpten gider ama muhtemel olan benim onun ölümünü göreceğim.On sene,20 sene ama göreceğim.Kendimi buna nasıl hazırlayabilirim? Bak işte bu olabilir, düşünülebilir çünkü "beklenendir".İnsan da zaten beklentilerine yakın hareket edebilir ama "şok"lar sıkıntılıdır.Dağdan cesedin dönmesi de bu şoklardan birisi...

Onlar da çıkarken ölmek için çıkmamıştır muhtemelen? Ben de bacağıma ipleri bağlayıp atayım kendimi vinçlerden diyorum ama korkuyorum kardeşim, parayle değil ya :)
Ama yamaç paraşütü ilginç geliyor lakin onda da bir gerginlik var.

İşte ne zaman ölenin arkasından "Ulan bunu bana yapamazsın!" deriz? Arkadaş ölüme "bile bile" gittiyse ki inthardır adı, o zaman döveriz de söveriz de.Beklenmeyen olmuştur, şoktur!

Lakin, dağcı gençlere üzülemeyecek kadar Afrika'da insan ölüyor... O da bir başka dünya, o da bir başka insan... Benim içinse hepsi aynı, ya kalpte ya da kafada...Diğerleri olan hepsi, herkes "kafada"; evdekiler ise "kalpte"...

Allah gecinden versin! Ölüm demeyelim şimdi...
Benim de annem milletle kamp yapmaya göndermemiştir teee yıllar önce.Siz siz olun, çocuklarınızı gönderin kamplara anneler :) Sonra çok üzülüyorlar, dağlara çıkıyorlar üniversiteye gelince de... Yirmi kişilik "sahil" kampından ne olur ki?

Bir annenin cevabı;
-Köpek gelir
-Sarhoş gelir
-PKK lılar gelir (o ara vardı)
-Jandarma gelir
-Denize gidersiniz şimdi, bir şeyler olur
-Ateş, yangın falan çıkar
... vb.

miso dedi ki...

sevgili herackles
bir annenin cevabi kismina bayildim dogrusu. Bu kadar mi basmakalip ve bu kadar mı sempati duyulası olur? İnan ben böyle olmak istemiyorum. Ama baykuşlarımı da nasıl susturacağımı bilmiyorum :)