16 Ekim 2006

Karşılaşma

Cumartesi akşamı Armada'da yemek yedik. Eşime hediye gelen gömleğin bedenini değiştirmek için kalkmıştık ki aniden gözüme ilkokul arkadaşım takıldı. Aynı anda birbirimizi gördük; aa merhaba, sarıldık öpüştük. Hemen yanında iki yaşında dünya güzeli bir kız oturuyor, büyük bir dikkatle elindekini kemiriyor. Tanıştık tabi Ece hanımla, ben hemen kafamın bir köşesine not düştüm ay bu da güzelmiş, büyüsünler de oğlanla bir tanıştırayım :) Klişe konuşmalar geçti, sen napıyorsun, ben napıyorum, bu eşim filan. Masalarında bir çift daha vardı, arkadaşım tanıştırdı, bu abim, bu da eşi. Memnun oldum, dedim. Adamla eşi, biz sizi zaten tanıyoruz dediler. Birden utandım, yüz hafızam ve hatta isim hafızam çok kuvvetlidir ama bu iki insanı ilk defa gördüğüme eminim. Filanca düğünde birlikteydik dediler. (Eyvah dedim, alkol duvarını mı aşmıştım acaba?) Özür dilerim, dedim, ben hatırlayamadım. Oysa düğüne gideli bir ay olmuş olmamış. Yok, zaten tanışmamıştık, biz sizi uzaktan gördük, çok güzel dans ettiniz, demezler mi? Arkadaşın abisi, bir de siyah bir elbiseniz vardı, çok yakışmıştı, dedi. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ehe ehe filan, umarım bir densizlik olmamıştı, hiç hatırlayamadım şimdi diye espriye vurmaya çalıştım, yok ne densizliği, gerçekten de çok güzel dans ettiniz dediler. Ay ben bir sevin, cebine çikolata doldurmuş ama erimeden yakalayıp dışlarındaki parlak kağıdı da yalamak suretiyle tadına doymuş bir çocuk/arsız büyük edasıyla, yuppirriikkuu diye bağırmamak için kendimi zor tutarak tekrar teşekkür ettim. (Tamam, haklısınız, herkes sevinmeyebilir böyle bir şeye, hatta bir basitlik göstergesi bile olabilir bazıları için, ama ben dans etmeyi çok seviyorum, her düğünde de gözlerimi eşimin gözlerine dikip aç kedi bakışlarıyla sürekli noolur dans edelim diye bakıyorum. Demek ki o düğünde çok nazlanmamış:) Bir de hatırlıyorum şimdi, bir başka arkadaşla da dans etmiştik, o da çok güzel dans ediyordu. Allahım ne güzel bir geceydiii.)
Sonra arkadaşım ilkokul öğretmenimize getirdi lafı. Herkes ilkokul öğretmenini ne güzel hatırlar, değil mi? Bizler için bir kabustu, gerçek bir kabus. Özel bir okuldan mezun olmamıza rağmen neredeyse her gün dayak yedik. Özellikle de ben ve bir kaç kişi daha. Bu konu buraya sığmaz şimdi, daha sonra yazıcam mutlaka. Arkadaşım, biliyor musun Rahime ölmüş, dedi. Evet, evet, duydum, dedim sevinçle. (ya hiç utanmıyorum ve de) Evet ya, biz de çok sevindik. Hatta yemekte kadeh kaldırdık, dedi. Oh iyi etmişsiniz, afiyet olsun dedim. Etrafımızdaki kimse yadırgamadı, hepimiz gülüştük. Sonra da telefonlarımızı alarak ayrıldık. Şimdi düşünüyorum da, o yaşadıklarımızı bilmeden, oturduğum masanın yan tarafında birinin ölümüne böyle bir kadeh kaldırma vakası yaşansa, yok artık, ayıp derim herhalde. Ölünün arkasından da yapılır mı? İnanır mısınız, yapılır, en ufak bir üzüntü yok içimde. Rezil etti çocukluğumuzu manyak kadın. Hepimizde ayrı bir izi kaldı. Diğer sınıflar bile neler yaşadığımızı hatırlıyor. Belki de şimdi buluşup bir terapi grubu filan kurmak lazım.
Eski yaralar hiç iyileşmiyor galiba. Benim şimdi Ilgaz'ın okuluyla ilgili çok ciddi hassasiyetlerim var. Manyak bir veli değilim ama örneğin herhangi bir yetişkinin çocuğuma vurduğunu duysam muhtemelen fırlayıp okula gider ve bir temiz döverim. Aferin miso, şiddetin ilacı şiddet tabi. Ama kendimi engelleyebileceğimi de pek sanmıyorum.
Ah Rahime, mahvettin bizi.

5 yorum:

Elif Derviş dedi ki...

Sen Rahime'yi mahimeyi bırak da, nedir bu dans olayı?? :)))) Biz niye hiç görmüyoruz? İlla beraber bi düğüne mi gitcez yani?? Alla allaaaa ne cevherlerin varmış da biz bilmiyomuşuz. Slow dans mı bu, yoksa Korcan'la seni çaça, rumba falan yaparken mi hayal ediyim? :))))

miso dedi ki...

Ya kardeşim, ne yapayim, genel kurulun ortasında kendimi sahneye atıp dans mı edeyim? Gidelim şöyle dans edilen bir yere, bak hiç oturuyor muyum? Sen de tempo tutarsın artık :)

Adsız dedi ki...

Öğretmenlere olan nefret geçmiyor. Benim bunun kadar yoğun nefretlerim olmasa da ortaokulda ve lisede olumsuz duygular beslediklerim vardı -ilkokulda olumsuz duyguyu bilecek zihinsel kapasitem olmadığı için orası karanlık çağ :)- ve hala şu halde bile "amaan, geldi geçti." diyemiyorum, kendilerini düşüncelerimde bile sevemiyorum.

Ama üniversite cennetmiş meğer. :)

Elif Derviş dedi ki...

İlginçtir (belki de değildir), öğretmenliği düşünmeye başladığım yıllarda önümde iyi örnek çok azdı. Yani "şunun gibi olcam ben" dediğim hoca belki bir belki ikiyken, "şunun gibi olmıcam asla" dediğim onlarcaydı. Kıymetimizi bilsinler valla!!!!! :)))))))) (Biliyolar zaten, haksızlık etmeyeyim şimdi). Kedi hanım, blogunuzu öğrendik öğreneli tıklar olduk her gün beş kere, ihmal ediyorsunuz sadık okurlarınızı ona göre...neysssssseee..:)

miso dedi ki...

Canım okurlarım benim
İhmal etmişim gerçekten de, çok afedersiniz. Ama kasten değil inanın, çoluk çocuk (çoluk: koca, çocuk: ılgaz:))
Bu arada Alikayhan'ın yazdıklarına teşekkürü bir borç bilirim (direk üzerime alındım valla. Ama tabi bir de şekerleme kıvamındaki asistanları varmış, onların da hakkını yemeyelim)
Elif'cime de bin teşekkür. Biraz da birbirimizi örnek alarak daha iyi bir şeylere benziyoruz sanırım.
sevgiler
miso