3 Eylül 2006

Heights ve Three Burials

Aslında başlıkta üçüncü filmin de adını verecektim. Son iki haftada gittiğim üç filmle ilgili bir şeyler yazmak istiyordum. Yani ilkine gittikten sonra bir iki filme daha gideyim de öyle bir şeyler yazarım diyordum. Ama sonra başlıktaki filmlere gittikten sonra "Ayrılık" filminin ne kadar da bahse değmez bir film olduğunu bir kere daha anladım. Daha ilk sahneden şişirmeye başlayan filme dair tek kazanımım dünya güzeli bir hatunu ve hıyarlığa doymayan ama çok iyi bir adam olan kocasını görmek oldu. Bir şey eklemek lazım bu güzelliğe dair: Bir gram yağ yok vücudunda ve muhteşem bir poposu var. Her giydiği de yakışmış haspaya. (hehe) Bizde de muhtemelen bir 15 santim daha genişi var, ama her giyilen yakışmıyor işte; bazı kıyafetlerin içine girildikten sonra arkada kuzu kuyruğu ya da ufakça bir kitap koyulabilecek bir raf formatına giriveriyor. :) İşte film buydu, düşündürdükleri de bu kadar derin ve varoluşsal konular.
Gelelim Heights'a. Tabi ilk darbeyi kendinden çok daha genç ve gerçekten çok yakışıklı ve karizmatik bir adamla evlenmiş olan Glenn Close'un ıstırabından aldım. "Bilmek" ayrıcalıklı olduğu kadar acı da veren bir olay. Film bir gün içinde geçiyor, bu nedenle adamın Glenn Close'la ne ara evlendiğini görmek mümkün değil. Ama hem çok güzel (bence tabi, gözlerinin ışıltısı ve anlamlı yüzü yeter), hem de çok yetenekli bir aktris olan bir kadına kapılmamak mümkün değil. Muhtemelen bu iki etkenin yanı sıra tiyatro dünyasında yükselmekte olan biri için kaçırılmaz bir fırsat oluyor Glenn Close onun için. Kadının rüzgarına sığınmak yetiyor basamakları tırmanmasına. Ve sonra (filmde ne kadar sonra olduğundan bahsetmiyor ama bence hemen sonra) ihanetler başlıyor. Glenn Close'la yakın arkadaşı olan oyun yönetmeni arasında şöyle bir dialog geçiyor:"Merak etme, bu da en fazla iki üç hafta sürer." "Hayır, bu sefer aşık," diyor Glenn Close. Kocasının inanılmaz küstahlığı, tiyatroda sevgilisiyle oynaşırken yakalanınca özür bile dilememesiyle değil, sevgilisini akşam karısının verdiği doğumgünü partisine götürmesiyle zirveye ulaşıyor. Kadının çektiği acı dayanılır gibi değil; bakışlarından akıyor mutsuzluğu ve çaresizliği. İşte tamamen kaybetmiş olduğunun bilincine orada varıyor sanırım. Bir daha geri dönüş olmadığının. Önceki ihanetleri bilmek belki de belli oranlarda adama karşı elini güçlendirmiş olsa da, bu sefer her şeyin bittiğini bilmek kadını bitiriyor.
Etkileyen bir başka durum da evlenmek üzere olan genç bir adamın aslında homoseksüel olması. Evlenmek üzere ama erkek sevgilisinden kopamıyor; ayrılmaya karar verdiklerini birbirilerine söyledikten sonra öyle bir öpüşüyorlar ki insanın içi eziliyor. Ne şiddet var bu öpüşmede, ne de seksüel bir şey. Tamamen sevgi dolu bir veda öpücüğü. Peki tercih buysa direnmek neden? Birini bu kadar sevebilmek çok zor bir şey; kendinden bile vazgeçecek kadar seviyorken topluma güzel bir fotoğraf vermek için istemediğin bir şeyi yapmaya çalışmak niye? Tüketir insanı ya. Böyle severken ve sevilirken tükenmek niye?
Three Burials ise fragmanları yanıltıcı olan bir film. Bu yüzden başlangıçta biraz hayal kırıklığına uğradım. Fragmanda işlenen cinayetin tamamen ırkçı bir öküzlükle işlendiği yansıtılırken, filmin kendisinde olayın aslında yanlışlıkla, tedbirsizlik dolayısıyla olduğu ortaya çıkıyor. Evet, cinayeti işleyen bir öküz, hem de kanının son damlasına kadar, ve Meksikalılara ya da diğer göçmenlere zerre kadar aldırdığı da yok; ama bir köşeye kurulup zevk için adam da vurmuyor. Film genel olarak kişinin kendini tanımasıyla da ilgiliydi. Bu başroldeki öküz filmin başında karısına iğrenç davranan, kendiyle herhangi bir konuda hiç bir şekilde hesaplaşması olmayan bir insansı/terliksi hayvan. Ama filmin sonunda, çıktığı yolculuğun ona yaşattıkları dolayısıyla içindeki insanı buluyor. Tabi bazı şeyler için artık çok geç kalmış oluyor. Örneğin lokum kıvamındaki karısı onu terketmiş oluyor. (Kendisinin ismi January Jones, ilgilenenlere duyurulur, ilgilenmeyenler de ilgilensin bence, görülmeye değer)
Tommy Lee Jones ise gerçekten son derece karizmatik bir abimizi oynamış. Ama karizması biraz fazla geliyor; eşşek gibi sarhoş olmadan aşık olduğunu söyleyemiyor. Mal kişi, karizması aşkını elde etmeye yaramayan kişi konumuna düşüyor. Telefon yüzüne kapanıveriyor.
Gidiniz, faydalı filmler oldu. Ayrılık'a da gidiniz. Süper popo. Valla :)

Hiç yorum yok: