25 Eylül 2006

Olabilir böyle şeyler

Üç yıl önceydi. Arkadaşlardan birinin banka müfettişi olan eşi bir teftiş için Van'da. Otelde sabah gözlerini açtığında gözlerinden birinin görmediğini farkediyor. Hemen doktora koşuyor, doktor da hemen Ankara'ya geri gönderiyor. Söylenen şey MS (Multiple Sklerosis) olabileceği. (Çok değişik bir hastalık, çok yavaş da seyredebiliyor, hızla perişan da edebiliyor) Ödümüz kopuyor tabi. Neyse, burada tahliller yapılıyor ve MS olmadığı anlaşılıyor. Gözünüz aydın deniliyor, MS değilsiniz, beyninizde tümör var. Şok, şok, şok. En iyi doktor kim? Haluk Deda öneriliyor, muhteşem deniliyor filan.
İlk ameliyatını Ilgaz'ın ikinci doğumgününde oldu Evren. 2003 Temmuzunda. (Evet, doğru okudunuz, ilk ameliyat. Gerisi geldi çünkü.) Hiç bir komplikasyon olmadı. Bir buçuk yıldan fazla gayet iyi gitti. Derken gözde tekrar görmeme başladı. Evren anlamış hemen. Yine gidildi Haluk beye. Olabilir, demiş Haluk bey. Adamın muayenehanesinde karşılaştıkları biri dördüncü ameliyatını olmuş. Tekrarlarmış. İkinci ameliyat da sorunsuz geçti. Bu arada sürekli takip ediliyor tabi. O çekiliyor, buna bakılıyor bilmemne. 2006 Haziran'ında beyinde küçük bir kitle görülmüş yine. Bu en basiti denildi, hemen biter. Gerçekten de normalde 8 saat süren ameliyat bu sefer 3 saatte sonlandı. Pek sevindik, yemeğe gittik Evren'in eşi Şehnaz, Evren'in annesi Nuran teyze, arkadaşlar filan. Çok şükür, bitmiş olsun dedik.
Ertesi gece bir telefon, Evren beyin kanaması geçirmiş. Atladık gittik. Şehnaz perişan. Şehnaz bitmiş. Evren yoğun bakımdaymış. Hiç bir şeye tepki vermiyor. Şehnaz'ın gözleri "ben şimdi ne yapıcam" gözleri. (Evde iki yaşını yeni doldurmuş bir de Demir bey var.) Doktoru geldi sonra. İyi dedi, atlattı. Olabilir böyle şeyler. Peki. Oldu zaten, ötesi var mı?
Bir kaç gün sonra Evren kendine geldi. Sol taraf hiç tutmuyor. Evren kocamaan bir adam, 90 kilo. Oturtmak bile mümkün değil, bırakın koluna girip taşımayı. Şehnaz düşünüyor, adam tutarım, evde yatılı kalır. Şehnaz dur, açılır bu. Yok, ben planlarımı yapayım da, sonradan kalakalmayalım. Neyse, ertesi gün daha iyi, sol kol ve bacak oynamaya başlıyor hiç olmazsa. Ama kafa gidip geliyor. Dün konserdeydim diyor, yatağa vurup, atlayın sizi gideceğiniz yere kadar bırakayım diyor, ne zaman ameliyat olucam diyor. Şehnaz her seferinde düzeltiyor, sakin sakin açıklıyor.
Bu arada Şehnaz'ın annesi geliyor Konya'dan, yardımcı olmaya. Evren'i beş dakika görüp eve geçiyor. Şehnaz bir duş almaya eve gittiğinde annesini kıpkırmızı, balon olmuş gözlerle buluyor. Eve geldikten sonra hiç durmadan ağlamış. Naapıcaksın kızım, ya ölürse, ya böyle kalırsa, vah bu yavru yetim mi kalıcak filan derken Şehnaz "anne, bir duş alıcam, o sırada sen de çantanı topla," diyor. Hastaneye dönüşte annesini AŞTİ'ye bırakıyor. "Ben ağlamıyorum diye bir şey hissetmiyor mu oluyorum? Kimseyi teselli edecek gücüm yok," diyor.
Bu gece konuştum en son. Eve çıkmışlar. Daha iyiyiz dedi Şehnaz. En azından evimizde çocuğumuzla beraberiz.
Canım Evren, iyileş lütfen. O güzel karınla ve lokum çocuğunla mutlu ve sağlıklı bir şekilde yaşa. Canım Şehnaz, sana da sabır diliyorum. Keşke elimden bir şey gelse diyorum.
Tanrı çocuklarımızı korusun.
Lütfen korusun. Hem de her şeyden.
Anladık ki olabilir böyle şeyler

Hiç yorum yok: