10 Ağustos 2006

Mustafa, Levent, Rıza Selim...

Mustafa hakkında yazıcam, bir de Levent Bey. Rıza Selim hakkında yazmasam haksızlık etmiş olucam aslında, onun hakkında da bir iki şey karalamak lazım sanırım.
O zaman Rıza Selim'den başlayayım. Hayatı boyunca ilk karısına dair hiç bir şey söylememiş olması çok garip geldi bana. Başlangıçta ustasına olan gönül borcuyla gidip gördüğü, yardım elini uzattığı Şuşan'a aşık olmak yoktu muhtemelen hayata dair hesaplarında. Sonrasında hissetiklerinin gerçek aşk olmadığını kim savlayabilir? Oğluna Levon ismini vermek istemesinin aşktan ve bir zamanlar birlikte yaşadığı o insanlara duyduğu gönül borcundan başka bir açıklaması olabilir mi? Gel gör ki, yürümüyor bu evlilik; diğerinin içindeki yarayı kimse saramaz çünkü. Kahpeliğinden gitmiyor o kadın uzaklra, yaşadığı kahpelikleri taşıyamıyor bu topraklarda. Sonuçta terk edip gidiyor. Bu adamın ömrü boyunca nefretini dile getirmesini beklerken insan, o en sevdiğiyle bile bir tek kelime etmiyor bu konuda. Bütün acısı içinde birikiyor, kıvamlanıyor, içine çöküp kalıyor. Dır dır etse, dışa vursa bu kadar zehirli bir hale gelmeme olasılığı var o hislerin, ama zehirlerin en beteri ve en tehlikelisi haline geliyor.
Vee diğer erkek Levent... Ziyadesiyle emiyor babasının içindeki zehiri. Farkında olmadan, usul usul. Terk edilmek, ama özellikle de anne tarafından terk edilmek bir erkeğin başına gelebilecek en travmatik olaylardan biri sanırım. Uzaklaşmaması gereken tek varlığı kaybetmek, ileride kafada oluşacak kadın fikrinin şekillenmesini bir hayli örseliyor olmalı. Levent de bunu harika bir şekilde yansıtıyor. Gavur eziyeti yaptığı beş çocuğuna nefes aldırmıyor, askeri nizamda dizip canının istediğinde sofraya oturtmaya kadar vardırıyor eziyeti. Ama dışarıya 'örnek baba'yı oynamayı sürdürüyor. Ve ölüyor...
İyi ki de ölüyor bence... Çocuklar rahat bir nefes alıyor... derkenn, Mustafa beyefendi fırlıyor sahneye. Annesinin biriciği Mustafa, hayalinde yarattığı kocayı oğlunun omuzlarına yükleyen bir anneyle, bırakın erkek olmasına, insan olmasına bile fırsat tanımayan bir babanın yarattığı ucube Mustafa. Baba ölünce erkek oldum sanıyor Mustafa; ama hiç bir şey bilmediği ve bir yandan korkup bir yandan tiksindiği erkekliğiyle bir türlü barışamıyor. Ve mükemmel bir ezik erkek prototipi gibi, Zeliha'nın sözlerinden yürekten sarsılıyor. Zeliha ettiği lafların nereye gittiğini bilmiyor bile; sadece pervasızca konuşuyor. Oysa Mustafa en derin yerden yaralanıyor bu laflarla; "yapamam haaa" çığlığıyla kızkardeşine tecavüz ediyor. Sonuçta derinden yaralanan iki ruh, iki beden ve açıklanamayan bir bebek ortaya çıkıyor. Ve Zeliha'nın omuzlarına üç kişilik ağırlık yükleniyor.
Ensest hiç bir zaman anlayamadığım bir şey. Özellikle de çekirdek aile içinde ensest beni çok şaşırtıyor. İnsanın şehvetinin ve sevgisinin ibreleri zaten doğal olarak ayrı yerlere bakarken, oldu ya şaşırdı o kişi aniden, nasıl olur da ayrı yönlere güdemez bunları? Mustafa'nın davranışının bir açıklaması var mıdır? Hayatına Mustafagillerden girmiş olanlara yardımcı olabilmek ve Mustafaları insan haline getirebilmek dileğiyle...

Hiç yorum yok: