14 Ağustos 2006

Sonunda

Ateşlenmedi dün gece, ama tabi ben ocakta kaynamaya yüz tutan süt varmış gibi saat başı gidip kontrol ettim tipimi. Yaşasın ateşlenmedi, ama hala boğazı ağrıyor. Doktora gittik, tahmin ettiğimiz gibi boğaz kültürü istedi. Sonuç yarın çıkacak ama şekerim iyi şu anda; güle oynaya okuluna gitti. Doktorun yanından çıkmadan önce cesaretimi toplayıp, "ben size bir şey danışmak istiyorum," dedim. Buyrun dedi. Oğlan ateşlendiği zaman, özellikle de sebepsiz ateşlenmelerinde paniğe kapıldığımı, bunun için yardım alıp almamam gerektiğini sordum. "Merak etmeyin havale yaşı geçti artık," dedi. "Yok," dedim, "benim baykuşlarım daha büyük, daha kapsamlı şeylerden ürküyorum ben," dedim. O zaman Dilek hanımla görüşmem gerekirmiş. Yok, hayır, psikolog değilmiş, psikiyatristmiş. Bunu dedikten sonra gülümsedi.
Şimdi bir karar vermem gerekiyor. Gerçekten gidip bu paniğimi paylaştığım anda biliyorum ki içimdeki diğer baykuşlar da havalanacak. (Halbuki şu anda kontrol altındalar.) Ve bir ihtimal iyi gelecek. Ama diğer ihtimal ürkütmüyor değil. İçimdeki o kuyuya inince çıkamamaktan korkuyorum aslında. Ya da hayatıma dair radikal kararlar almaktan. Ya da bir gün ekmek almaya diye evden çıkıp bir daha asla geri dönmemekten.
Kimi zaman gerçekten de gitmek istiyorum. Gideceğim belli bir istikamet de yok aslında. İnsan kimin yanına gidip kalsa eninde sonunda bu his gelir herhalde. Bu hayatını birlikte kurduğun eşin, canından çok sevdiğin çocuğun, çoook uzun zaman sonra her şeyi -heyecan, korku, aşk, sevgi, her seferinde doyuran sevişmeler- ama her şeyi yeni baştan yaşayabileceğin bir diğer insan, annen, baban, en yakın arkadaşım dediğin insan için; uzun lafın kısası herkes için geçerli sanırım. O zaman insan kendine mi mahkum? Ve elini uzattığında dokunabildiği insanlardan gerçekte bu nedenle mi mahrum?
Bir şeyleri özlüyorum, biliyorum. Ama ismini koyamıyorum. O yüzden de deli gibi korkuyorum. Ne elimdekini kaybetmek istiyorum, ne de gözümü alan ve gönlümü dolduran diğer şeylere uzanabiliyorum. Evet ya, ben gerçekten de çok korkuyorum. Kırıp dökmedim bugüne kadar ama Pandora'nın kutusu açıldığında "eski ben"i bir daha bulamamaktan, içimde bağırıp çağıran "gizli ben"i de bir daha zaptedememekten korkuyorum. O "gizli ben"in ne kadar güçlü olduğunu buradan kestirmek mümkün değil çünkü.

Hiç yorum yok: