31 Ağustos 2006

Gecenin büyüsü

Gecenin enteresan bir etkisi var üzerimde. Hem sonuna kadar içine gömülmek istediğim, hem alabildiğince hızlı bir şekilde kaçmaya çalıştığım. Kaçmaya çalışmak tamamen fiziksel kaygılardan kaynaklanıyor aslında. Uyumam lazım, yoksa eşşeğin önde gideni oluyorum; huysuz, hırçın, çocuk gibi. İçine gömülmek isteği de büyüsünden dolayı. Fırsat veriyor insana; içme fırsatı, düşünme fırsatı, özleme-özlemediğini farketme fırsatı, sevişme fırsatı...
Bazen korkunç özlüyorum, başa çıkılamaz derecede. Hele ki okuduğum şeyler iyice kaldırıyor kabuğunu yaranın. Doğru olduğuna inanmak istediğim ve artık galiba inandığım şeyler okumak... Örneğin bir 10 dakika kendime... Ağlamak iyi geliyor o anda, zaten zaptedilmez oluyor, durduramıyorum. Evet, o anda iyi geliyor ama ertesi gün Japon büyükelçisinin zevci gibi oluyorum. Gülen yumuk gözler. Neyse ya, beni rahatsız etmiyor, seveni de var sonuçta :)
Bir de böyle gecelerde istiyorum ki her istediğim olsun. Hem de hemen olsun. Telefon ettiğimde cevap alabileyim. Olmadı mı, eşeğin önde gideninden de beter oluyorum. "Evlerden uzak, dağlara taşlara vuralım allah başa vermesin"lerden oluyorum. Kendimi yere atıp ağlayasım geliyor sinirden ve hayal kırıklığından.
Ya ne şımarığım ya. Ayıp be. Yolun yarısına geldik hala zarala zurulu. Bir efendi ol, adam ol, di mi? Hanım hanım ol, bak ayıplarlar, kınarlar sonra diye düşün. Yok efendim, bizde hiç yok bunlardan, varsa da bitmiş tükenmiş çoktan.
Sanırım arsız bir misokedi olmam da bundan
:)=

12 yorum:

Mehmet Nail dedi ki...

Elektronik günlük tutmanın tuhaf bir yönü var, biliyor musun? (Yazar okuyucusuna, yorumcu yorduguna sorular sorarak yazımı interaktif hale getirir, monotonluktan kurtarır)
Tuhaflık "Günlüğün son sayfası ilk önce okunur, peki ilk sayfası okunur mu?Genelde -hayır-"

blogumda ilkerin sayfasından alıntı var, 116 yaşındaki mardinli dededen. Bugün hoş bir tesadüf, zaro ağanın ölüm yıldönümü ve öldüğünde 157 yaşındaymış.Hoş olan tarafı, sen (siz) yolun yarısında oldugunuzu ifade ettiğin(iz)de yaşınızın ya 35, ya 58 , ya 73.5 olduğunu düşünüp tombiş bira içen 73 yaşındaki bir nine profili canlanmasıydı.
Mehmet Nail de mnnş gibi sevimli bir isimdir:)

miso dedi ki...

Sevgili Mehmet Nail,
Bizimki henüz 35 olan yarısından. Diğerlerini görebilir miyim, bilemiyorum. Kimbilir? En çok istediğim de 73 olduğumda da bira içen bir tip olabilmek. Ya seviyorum içmeyi bennn.

Hoşgeldiniz tekrar; tam gelmişsiniz çünkü.

sevgiler bol bol
marruu

Mehmet Nail dedi ki...

Dikkatimi çeken ve aslında yazmaya yönelten şeyi bilmek ister misin?Al işte bir soru daha, yanıtın "hayır" olsa da ben konuyu açıyım.

Size yorum yazan herkese en az 1 satır ayırıp yanıt veriyorsunuz, bir de marruu. Kedigillerdensiniz anladım, bundan kuşku yok. (Sabah sabah yol ortasında bekleyen bir kedi gördüm.Araç hızlıydı.Yoldan kediye seslendim kaçsın diye.Tınmadı.Araç fren yaptı,kırdı.Kedi yavaşça korktu,şaşkındı.Kediler zeki hayvanlar,anlamadım neden yol ortasında donakaldı.Belki o da "Asil" gibidir.Azili oku,mantıklı ve duygulardan arınmış bir kişiyi bulacaksınız.)

İlkerin kanadadan çektiği resimdeki tüketimi görüyor musunuz;kanada tüketiyor,dünya ödüyor.

pırrr kelebek

miso dedi ki...

Sevgili mehmet nail,
Bir şeyler yazmadan önce, "bir dakika" demeliyim sanırım. Sorduğunuz sorunun cevabının "hayır" olduğunu nereden çıkarttınız? Öncelikle, bu yanlış bir tahmin. Gerçek, tam aksi aslında. Neden okunduğumu bilmek müthiş bir büyü gibi benim için. Bununla benim aramda da simbiyotik bir ilişki var sanırım ;)

Marru'ya gelince... Evet, ben bir kediyim. Evde de var bir tane, ama kavga edip duruyoruz, bir türlü tam geçinemiyoruz. Ben daha iri yarı ve kurnaz olduğum için onu istediğim anda ve istediğim kadar sevme lüksünü kullandığımdan zaman zaman kızıyor. Olsun, ne yapalım, bu da benim zayıflığım :) Yalnız kelebek işleri ne olur, bilemiyorum. Neyse, allahtan mesafe bağlamında yeterince uzağız :))

Azil'i internetten araştırdım, ilginç bir kitap gibi. Bir de o kitabı okuyanlar İhsan Oktay Anar ve Elif Şafak'dan da bir şeyler almışlar. Çok olumlu bir referans oldu bu benim için. En kısa zamanda alacağımı umuyorum.

marruu

Mehmet Nail dedi ki...

Uzun uzadıya yazmak isterdim.Sayfama beklerim, Elif Şafak, piçlik,kitaplar,dün geceki korku filmi ve metafizik üzerine.Davetlisiniz.
Kelebek konusuna gelince, kavurucu mevsimde lambanın etrafında pervane olan kelebekler için üzülüyorum, onların yeri dağ bayır çiçekli kırlar.

Mehmet Nail dedi ki...

"piçlik üzerine metafiziksel yanılgılar" başlıklı yazımdır senin bu yorum kısmındaki yazdıklarından doğan.Zaman gazetesinde yayınlanan karakutudan okuduğum bir yazı bende isyan duygularını dışa vurdu, tabiki yazdıkalrımdan hangisini okuyup okumayacağın hakkında bir düşünce bildirmeyeceğim.Kelebekler kimin umrunda?Benim.

miso dedi ki...

Merhaba Mehmet Nail bey,

Size geldim ben :) Cevabım orada, buraya fazla bir şey yazmayacağım. Orada pek uzun bir yazı oluştu zira.

marruu

Mehmet Nail dedi ki...

İlahi yönün nedir?

İlahi miso, sen de benim son zamanlarda üzerine durduğum Hakan Günday'dan bahsetmişsin :)Şaka bir tarafa, üstüne düştüğün yazarlardan bahseden sendin, demek ki Alev Alatlı'da varmış yazar listenden ; hoş iki tesadüf olmuş. Hoş bir tesadüf olan, Alev Alatlı konusunda kesismesi yazının.Hoş ikinci tesadüf ise (bu beni ilgilendirmekte) Schrödinger'in kedisi'nden bahsedilen "bebek odası" filminin ertesi gününde yol ortasında hareketsiz duran kedinin tavrı; arabanın kediye çarpma olasılığı ile kuantımı değil şöförün fren ve hafif kırması ile kedinin son anda yol kenarına çekilmesini bağdaştırdım :)

İnsanların ilahi yönün beni ilgilendirmez, İlahi Mehmet, İlahi Adem, İlahi Duygu derim.Sadece bu kadar.Gerisi vakit'in yeni şafağın zamanın işidir; Zaman sanılanın aksine derinden ince ince işleyip karşı taraf fark etmeden onu biçimlendirme yöntemi izleyen daha tehlikeli bir oluşumdur. Tıpkı fox tv'nin kurulması gibi.Vakit şafak ısıran köpektir, zihinlerindeki örümceği direk ortaya çıkartır. Zaman mehmet barlas, mehmet altan, cengiz çandar, ertuğrul özkök gibidir; beyaz Türklerden görünüp de aslında beyaz amerikalılardan olanlardan.

Alev Alat'lının schrödinger'in kedisi ile alakalı seri kitapları var, zaten bloguma yazdığım konu ile alakalı yazıyı ararken görmemek mümkün değil. Sadece "yazıyı" sanatın dışında, yazarın entellektüelitesi dışında değerlendirmek mümkün mü?İçimdeki siyasi "alev", Alev Alatlı'nın zamanda yazmasının getirdiği soğuklukla buz tutamaz, aksine iyice alevlenir.

(Kendimi siyasi meydanlarda oy avcılığıa çıkmış siyasiler gibi gördükçe, midemde dayanılmaz bir ağzı oluşuyor)

Benim için artık sevinebilirsin, Oktay Onar'ın kitapları listeme girmiş bulunmakta. Elif Şafak'ı af etmem ise mümkün değil, en azından önyargılarımı tabularımı siyasi kabullenememelerimi ve içimdeki anarsisti unutmamak için okuyamam; istesem de okuyamam. Tabu ve ön yargıları olan bir anarsist de tam Türk işi :) Yaptığımın yanlış bir şey olduğunu biliyorum.Örneğin Hakanın piç kitabını kitapçıda ilk gördüğümde bende oluşan önyargı gibi.Tavsiyen ne olabilir ,Recebin alnından öpüp aferim sana milletin ağzının payını iyi veriyorsun, al bu da oğlunun ikinci gemiyi alması için arkadaşlar arasında topladığımız para mmı demeliyim. (Tam bir kabus)

:)

Eşinizden eksik kitapları alasını bekliyorsunuz ya, eşiniz kitapçıda tezgahtar olsa gerek? Yoksa neden bekleyeseniz ve eğer kitapçıda çalışıyorsa ülkemizin en zenginlerindendir demektir.

İlahi yönün nedir?Bugün ilahi yönümü sayfamda yazacağım,Azilde de okuyabilirsin.

mnnş

Mehmet Nail dedi ki...

Kedi konusunda;

Senin ne kadar ve nasılda sevindiğini nereden anladım?Biliyor musun?Bilmiyorsun.

Sevincinin ne kadar ve nasıl olduğu yazıyı "yanlış okumandan" anladım.Kediyi eve almadık.Arka bahçede baktık.Birkaç saat.Elime aldım.Süt içirdim.Sevdim.Korkma dedim.Hiç kedimiz olmadı.Annesi kediyi arar dediler.Annesi kediye bakar,yoksa elinizde ölür dediler.Kedi için, kedinin iyiliği için kediyi süt içmiş şekilde kutuda gördüğümüz ilk yere en yakın gölgeye bıraktık.Ya dedikleri gibi annesi bulup alacaktı, ya magazanın sahibi görüp insanlık gösterekti.Kediyi ilk gördüğümüzde asfalta adeta yapışmış, yoldan araba konvoyları geçiyordu.

Veteriner telefonda biz bakamayız dedi.Veterinere "siz bakın demedik, ne vermemiz lazım" dedik.Kedi doğdu.Annesizdi.Yol ortası 40 derece altında miyavladı.Eşim duydu.Aldım.Baktık.Kendine geldi.Emniyetli bir yere annesi bulsun diye bıraktık.Akşamında kediye baktım,uyuyordu,yanında süt.Bakanı var dedim.Gecesinde kutu yoktu.Magaza sahibi livaysçı almıştır dedim.

Şimdi benim yaptığım hayvanlık için değil (kediyi yeniden gerisin geriye bırakma aptallığını göstermemle ilgili), kedi için ne hissetmek istiyorsan onu hisset.

Soru:Suçlu muyum?Vicdan kedi için çabaladı.İyisi ne diye düşündü.Elinden geleni yaptı.Üzüldü sevdi bıraktı.

Not:Kedi o sıcakta o arabaların arasından canlı çıkıp akşam 21:00 da kutusunda uyuyorsa iyidir.

Yazıda hiç bir yerde eve aldığımızı söylemedim ki, Livaysçıdan bahsettim.Senin (sizin) sevinciniz,heyecanınız,insanlığınız beni utandırdı.
:(
Kutunun yanına sütü koyan kim ise, mutlaka bakanı vardır.Bilir misin,Tanrı bebekleri korur.

miso dedi ki...

Sevgili mehmet nail,

Yanlış anlamışım cidden, kusura bakmayın. Hayvanlar söz konusu olduğunda hep içimden geleni anlıyorum sanırım. Bir tür psikiyatrik zayıflık. Bir de utandırmak istememiştim, özür dilerim. Kendiniz için kötü sıfatlar kullanmışsınız, yapmayın sakın, gerçekten üzüldüm.

marruu

Mehmet Nail dedi ki...

Üzüntünüz geçebilir.Her insanda kötü sıfatlar vardır.Aslında utanmam iyi oldu.Utanmasaydım, kendim için yapacak birşeyler kalmazdı.23 yaşında olmanın acemilikler işte.Sizin bu yorumunuzdan önce vicdanımı rahatlattım.(Dün kapı önünde keyif uykusu yapan bir kedi gördüm.Bu bir işaret olmalı: )

Mehmet Nail dedi ki...

Efendim sayfama bakınız.
Bir süpriz var.
Sizce sayfamdaki yazıdaki kişi tutunanlardan mı, yoksa tutunamayanlardan mı?(Kinyas ve Kayradan kısa bir bölüm yazdım)
Anlatımın tadını çıkartın:)