7 Ağustos 2006

Yine Elif Şafak

Elif Şafak'ın Baba ve Piç'ini bitirdim dün. Öncelikle kitap boyunca kafamda hep bir soruyla ilerlediğimi söylemeliyim=Bu kitaba neden, ne yüzünden dava açıldı acaba? Ben kitap boyunca ne hakaret bulabildim Türklüğe, ne de Ermeniliğe övgü. Bu bağlamda bulduğum tek şey özeleştiriydi; iki tarafın da yapması gereken. Acılarına sarıldıkça cemaat oldukları belirginleşen, tek vücut olan Ermenilerle, 1915 tarihinin ne anlama geldiğini bile bilmeyen Türkler. Acılara saygı duymak, yitirilen insanlar ve yaşamlar adına bir an durup düşünmek, kendimizi o insanların yerine koymaya çalışmak...
Bu mesele beni en çok güvenilir kaynak bağlamında ürkütüyor aslında. Malum, 1915'i çevreleyen yıllar gerçek anlamda kötü zamanlar. Her millet için; ama en çok da Osmanlı ve içinde barındırdığı halklar adına. O zamanlara dair bir şeyler okunduğu anda ya resmi tarihin sınırları aşikar kısırlığını barındıracak, ya da diğer tarafın bire on katması muhtemel duygusallığını. Aslında gerçekten bu konuda okumak istiyorum. Elimdeki kitaplar azalınca internette ya da kitapçılarda dolaşmak lazım.
Karakterlere gelince... Yine yapmış yapacağını Elif Şafak. Her bir karakter üzerinde sayfalar dolusu yazmak mümkün sanırım. En az görünen karakterlerden biri olan Armanuş'un babasından tutun da, neredeyse her bölümde hakkında bir şeyler okuduğumuz daha belirgin karakterlerden olan Asya veya Zeliha'ya varıncaya kadar, her karakter etrafındaki tarihsel ve psikolojik incelemelerle bir oraya, bir buraya çekiştirilebilir bence. Ben bu kadının romanlarını okuyunca arsız bir yorum hastalığına kapılmış hissediyorum kendimi. Hep anlatmak, hep konuşmak, işlenen günahların aslında o kadar da korkunç olmadığını, ya da yapılan iyiliklerin altındaki hinlikleri anlatmak istiyorum saatlerce. İçimdeki bir şeyleri tetikliyor romanları.
Örneğin Şuşan babanne bir hayli sarstı beni. Kendini kurtaran adama ve hatta evladına sırtını dönüp çekip gidebilmiş bir kadın. Yanına o yaşama ait bir kıl bile almadan; sanki nesnelerden uzaklaşınca soyutlanabilirmişiz gibi yaşadığımız hayatlardan. Suçlamak mümkün mü bu kadını? Hain, kalpsiz demek? Ben yapamadım bunu. Evladı bırakıp gitmek en büyük suç olsa da gönlümde, ben bu kavruk kadını suçlayamadım. Ne ölüme terk edilişini, ne o ana kız tarafından bulunup kurtarılışını, ne üç beş kuruş koparma umuduyla onu o ana kızın evinden söküp alan itlerin merhametsizliğini, ne de yetimhanede yeni bir kimlikle-üstelik sadece isim de değil, bir mal, bir demirbaş gibi numarası olan bir kimlikle-yaşadığı hayatı unutabilirdi. Bunların zerresi bile aklına geldiğinde bir damla olumlu hissi olabilir mi bir insanın? Mümkün mü? Tabii ki dayısı Levon'un çırağı Rıza Selim'i de unutamaz aynı kadın, veya ondan olan evladını. Eminim ki ölene dek her hatırladığında kalbi bir mengeneyle sıkıştırılmaktan beter olmuştur. Ama her tercih bir şeylerden vazgeçiş değil midir? Şuşan da tercihini yapmıştır. Eş-anne kimliğini değil, köklerini, hayatı boyunca onu ayakta tutacak nefreti körükleyecek kimliğini seçmiştir. Karalamak, "işte, mutlak kötüü!" demek mümkün mü? Ben beceremedim. Çok derinden yaraladı beni onun öyküsü. Hayatı boyunca pişmanlıkla kıvranmaya mahkum olmamalı insan. Büyük bir ceza bu bence; evladı terketmiş olmanın pişmanlığıyla acı çekmek.
Şimdi dönüp Nazım Hikmet'in Memleketimden İnsan Manzaraları'ndaki Şahende Hanım'ı okumak lazım. Ama bu sefer ilk okuduğum kadar katı yargılamayacağım. Yargılamamak lazım; kimseyi.

2 yorum:

Mehmet Nail dedi ki...

Sevgili Miso,

Kitabı 2 günde okudum.Okunası bir kitap.Aysa'nın nihilizmi dikkatimi çekti.Elif Şafak'ın hayatla ilgili tesbitleri etkileyici.Yazın dili sandığımın aksine anlaşılır.Makalelerinde birkaç osmanlıca kelimeye rastlamıştım.Seninkisine-Elif Şafak'a- yanlış mail adresi vermişler.Mailim bir türlü gitmiyor.Zaman'da yazması hususunda siyasi düşüncem değişmedi.Soykırımla ilgili Türklüğe hakaret içeren birşey yok.Edebi açıdan önyargımı kırmış oldu bu kitap.Önyargılar kırılmak içindir:)Mnnş :)
Samimi bir şey söyleyim mi?
Elifin diğer kitapları da aynı tadı verecekse olmazsa olmazlar arasına girmiştir.
Ekranda sol yukarıya bak."BLOG ARA".Sayende hem eski bir yazarı yeni keşfettim, hem de blog aranın ne işe yaradığını buldum :)

Azil'i okuduktan sonra "kinyas ve kayra" yı araştır.Şiparisini yeni verdim.

Sende http://ilkerender.blogspot.com/ ilkerender gibi yapsana, yazı yazdığında üye olanlara mail gelsin.Senden önce ben bir kendi sayfama yapıyım.

Sonuç:Güzel kitap,Şafak'a ulaşamayan mail,Blog ara,üyelik sistemi;BUGÜN DE ÇOK ŞEY ÖĞRENDİM

minnoş mnnş:)

Mehmet Nail dedi ki...

Nixon dönemine mi dönüyoruz?
Herşey karışık.Herşey kapalı.Herşey paranok yapabilecek düzeyde.Nixon dönemine mi dönüyoruz.(fısıltı ile söylüyorum:"korkuyorum").
Açık toplum!Temiz siya(h)set.Hayal.Töre.Kaos.
Okumamıydım.Kitap.
mnnş